Onun nasıl ilerleyeceği konusunda hiçbir belirgin fikri yok.
- He has no distinct idea of how to proceed.
Tom'un sağ gözünün altında belirgin bir yara izi vardı.
- Tom has a distinctive scar under his right eye.
Tom'un sağ gözünün altında farklı bir yara izi vardı.
- Tom has a distinctive scar under his right eye.
Kanser tek değil fakat yüzlerce farklı hastalıklardan biridir.
- Cancer is not one but more than one hundred distinct diseases.
Bu ayrı bir olasılık.
- That's a distinct possibility.
O yapacak önemli bir ayrım.
- That's an important distinction to make.
Uzun boy, basketbolda bariz bir avantajdır.
- Height is a distinct advantage in basketball.
Bu sanatçının çok farklı bir tarzı var.
- This artist has a very distinctive style
Tom'un sağ gözünün altında farklı bir yara izi vardı.
- Tom has a distinctive scar under his right eye.
O, sınıf ayrımlarının ortadan kaldırılmasını savundu.
- He advocated abolishing class distinctions.
İyi ve kötü arasında ayrım yapabilirim.
- I can make a distinction between good and bad.
Tom'un sağ gözünün altında belirgin bir yara izi vardı.
- Tom has a distinctive scar under his right eye.
İngilizce öğrenenlerin 'eğlence ve 'eğlenceli' arasındaki farkı hatırlamaları önemlidir.
- It is important for English learners to remember the distinction between 'fun' and 'funny'.
Japon dilinin birçok ayırt edici özellikleri var.
- The Japanese language has many distinctive characteristics.
Japonya'nın pek çok ayırt edici özellikleri vardır.
- Japan has many distinctive traits.
Sami mekanı kendine özgü tarzıyla süsledi.
- Sami decorated the place in his distinctive style.
Olga's voice is quite distinct because of her accent.
Her voice was distinct despite the heavy traffic.
The letters in the word clear are distinct, while the letters in the word distinct are not.
... ERIC SCHMIDT: Twitter has a more distinct model because of ...
... There's always a distinct part of authenticity . ...