That pole is not quite vertical.
- Bu direk oldukça dikey değil.
Uranus tilts over so far on its axis that it rotates on its side. Because of this, its poles are sometimes pointed almost directly at the Sun.
- Uranüs, ekseninde çok fazla yana yatar öyle ki yan tarafı etrafında döner. Bu yüzden, kutupları bazen neredeyse direk güneşi işaret eder.
A large pillar obstructs the view of the lake.
- Büyük bir direk göl manzarasını engelliyor.
Tithe was one of the pillars of the French Ancien Régime.
- Aşar vergisi Fransız Eski rejiminin direklerinden biriydi.
This is a direct road to London.
- Bu Londra'ya giden direkt bir yoldur.
I gave Tom a direct order, but he ignored it.
- Tom'a direkt bir emir verdim ama umursamadı.
I didn't speak with Tom directly.
- Tom'la direkt olarak konuşmadım.
Please put the potato chips in the bowl. Don't eat them directly from the bag.
- Lütfen patates cipslerini kaseye koy. Onları direkt olarak torbadan yeme.
I'll go straight home.
- Direkt eve gideceğim.
I go straight home after work.
- İşten sonra direkt eve giderim.
This train runs nonstop to Nagoya.
- Bu tren Nagoya'ya direkt gider.
She answered through tears.
- O direkt gözyaşları ile cevap verdi.
She answered through tears.
- O direkt gözyaşları ile cevap verdi.