Who's that woman standing over there?
- Şurada dikilen kadın kim?
That man standing over there is my father.
- Orada dikilen o adam benim babamdır.
Dancing is a perpendicular expression of a horizontal desire.
- Dans, yatay arzunun dikey bir ifadesidir.
An empty bag can't stand upright.
- Boş torba dik duramaz.
She stood bolt upright.
- O civatayı dik durdurdu.
We climbed the steep slope.
- Dik bir yamaca tırmandık.
He stared at the steep slope.
- O, dik yamaca bakakaldı.
He drew some vertical lines on the paper.
- Kağıt üzerinde bazı dikey çizgiler çizdi.
Keep away from the vertical cliff! she shouted.
- Dikey kayalıklardan uzak durun! o bağırdı.
This statue was erected ten years ago.
- Bu anıt on yıl önce dikildi.
An immense monument was erected in honor of the eminent philosopher.
- Büyük filozofun şerefine muazzam bir anıt dikildi.
He fixed his eyes on me.
- Gözlerini bana dikti.
Everyone's eyes were fixed upon her.
- Herkesin gözleri ona dikildi.
Tom carefully transplanted the tiny tomato seedlings into his vegetable patch.
- Tom sebze bahçesine minik domates fidelerini dikkatlice dikti.
Mother transplanted the flowers to the garden.
- Annem çiçekleri bahçeye dikti.
Tom gave Mary a potted plant.
- Tom Mary'ye saksıya dikilmiş bir bitki verdi.
You should look out for potholes when driving.
- Araba sürerken çukurlara dikkat etmelisin.
My mother gave me her sewing machine.
- Annem bana dikiş makinesini verdi.
I'm learning to sew so that I can make myself a dress.
- Kendime bir elbise yapabileyim diye dikiş dikmeyi öğreniyorum.
She is sewing a dress.
- O bir elbise dikiyor.
I bought a new sewing machine.
- Ben, yeni bir dikiş makinesi satın aldım.
How beautiful my sewn drapes are.
- Dikili perdelerim ne kadar güzel.
Her mother sewed a skirt for her.
- Annesi ona bir etek dikti.
Tom sewed the button back on his shirt.
- Tom düğmeyi gömleğine geri dikti.
Mother transplanted the flowers to the garden.
- Annem çiçekleri bahçeye dikti.
Tom carefully transplanted the tiny tomato seedlings into his vegetable patch.
- Tom sebze bahçesine minik domates fidelerini dikkatlice dikti.
Can you sew on these buttons for me?
- Sen bu düğmeleri benim için dikebilir misin?
Do you have a needle to sew on these buttons?
- Bu düğmeleri dikmek için bir iğnen var mı?
She needed five stitches.
- Ona beş dikiş atıldı.
The doctor gave him four stitches.
- Doktor ona dört dikiş attı.
Tom listened intently.
- Tom dikkatle dinledi.
Tom is listening intently.
- Tom dikkatle dinliyor.
The higher we climbed, the steeper became the mountain.
- Ne kadar yükseğe tırmanırsak dağlar o kadar dik olur.
About a dozen trees had soon been planted.
- Yaklaşık bir düzine ağaç kısa sürede dikilmişti.
Tom planted three apple trees in his yard.
- Tom bahçesine üç elma ağacı dikti.
Tom's a stiff-necked old man.
- Tom dik kafalı yaşlı bir adam.
I've heard that sitting up straight is bad for your back.
- Dik oturmanın sırtın için zararlı olduğunu duydum.
In hopes of attaining superhuman powers, Christopher Columbus once stared at the sun for five minutes straight. It didn't work.
- İnsanüstü güçlere ulaşmak umuduyla, Kristof Kolomb bir zamanlar beş dakika güneşe doğruca dik dik baktı.İşe yaramadı.
This morning at the station, her attention was caught by a poster with bold letters.
- Bu sabah istasyonda, kalın harfli bir afiş onun dikkatini çekti.
If a triangle has two right angles, it's a square missing one side.
- Bir üçgenin iki dik açısı varsa, o bir kenarı eksik bir karedir.
The boxes are rectangular, not square.
- Kutular dikdörtgendir, kare değil.