İki şey arasında ince farklar var.
- There are subtle differences between the two things.
Bir müzisyen seslerdeki küçük farkları anlayabilir.
- A musician can appreciate small differences in sounds.
İnsanların farklılıklarının farkında olması gerekir, ama aynı zamanda onları yaygınlığını da kucaklamalılar.
- People need to be aware of their differences, but also embrace their commonness.
Bu iki ülke arasında önemli farklılıklar var.
- There are significant differences between those two countries.
İki oğlan arasında dikkat çekici farklılıklar vardı.
- Striking differences existed between the two boys.
Tom'un ve benim farklılıklarımız var.
- Tom and I have our differences.
Fark bu: o senden daha çok çalışıyor.
- The difference is this: he works harder than you.
İngiliz İngilizcesi ve Amerikan İngilizcesi arasında bazı farklar vardır.
- There are some differences between British English and American English.
Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.
- Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion.
Tom farklı olmak istiyor.
- Tom wants to be different.
Sadece farklı olmak istiyorum.
- I just want to be different.
Yasalar ABD'de eyaletten eyalete değişiklik göstermektedir.
- Laws differ from state to state in the United States.
İnsanların farklılıklarının farkında olması gerekir, ama aynı zamanda onları yaygınlığını da kucaklamalılar.
- People need to be aware of their differences, but also embrace their commonness.
Tom'un ve benim farklılıklarımız var.
- Tom and I have our differences.
Onun benimkinden farklı olan bir fikri var.
- She has a view that is different from mine.
Çılgınlık, sonuçların farklı olacağını umarak, aynı deneyimi tekrarlamaktır.
- Madness is repeating the same experience, expecting the results to be different.
Ace 2 is back on track after the original director resigned, citing creative differences with the star.
There are three differences between these two pictures.
The line of the horizon was clear and hard against the sky, and in one particular quarter it showed black against a silvery climbing phosphorescence that grew and grew. At last, over the rim of the waiting earth the moon lifted with slow majesty till it swung clear of the horizon and rode off, free of moorings; and once more they began to see surfaces--meadows wide-spread, and quiet gardens, and the river itself from bank to bank, all softly disclosed, all washed clean of mystery and terror, all radiant again as by day, but with a difference that was tremendous.
... from the differences between all of those devices as much as possible. ...
... differences from the Mundaneum. ...