Newport gibi, deniz kenarındaki tatil köyleri yaz aylarında çok kalabalıktır.
- Seaside resorts, such as Newport, are very crowded in summer.
Öylesine bir şeyi bir kez çok sık yaparsın ve cezalandırılırsın.
- You do such a thing once too often and get punished.
Bu gibi olaylar oldukça yaygındır.
- Such incidents are quite common.
Ben lise mezunuyum yani ben lise problemlerini ve bu gibi şeyleri cevaplayabilirim.
- I'm a high school graduate so I am that much able to answer high school problems and such.
Böyle bir olay burada oldukça yaygındır.
- Such an event is quite common here.
Mary oldukça güzel bir gelindi.
- Mary was such a lovely bride.
Böylesine kitapları okumanın faydası nedir.
- What is the good of reading such books?
Böylesine büyük bir köpeği asla görmedim.
- I've never seen such a big dog.
Pek çok meyve ihraç ederler, mesela portakal, greyfurt ve limon.
- They export a lot of fruit, such as oranges, grapefruits and lemons.
Ne kadar da güzel bir adın var.
- You have such a beautiful name.
Ne kadar da güzel kirpiklerin var.
- You have such beautiful lashes.
Böylesine bir mükemmelliğe ulaşmak için ne kadar süre eğitim gördün?
- How long did you train in order to achieve such perfection?
Tom ve Mary mükemmel bir çiftti. Ne kadar utanç verici.
- Tom and Mary were a perfect couple. It's such a shame.
Anladığım kadarıyla, öylesine bir plan imkansızdır.
- As far as my experience goes, such a plan is impossible.
Öylesine sıcak bir gündü ki yüzmeye gittik.
- It was such a hot day that we went swimming.
Soğuk o kadar çoktu ki kuşlar aniden düştü.
- The frost was such that the birds fell on the fly.
Yoğun trafiğin gürültüsü o kadar çoktu ki polis kendini duyuramadı.
- The noisy of heavy traffic was such that the policeman could not make himself heard.
What is the advantage of this technology?
- Was ist der Vorteil dieser Technologie?
This day was just a waste of time and money.
- Dieser Tag war nur Zeit- und Geldverschwendung.
What is the advantage of this technology?
- Was ist der Vorteil dieser Technologie?
What is the height of this mountain?
- Wie hoch ist dieser Berg?
This lake is deepest at this point.
- Der See ist an dieser Stelle am tiefsten.
The river suddenly narrows at this point.
- Der Fluss wird an dieser Stelle plötzlich enger.