Böylesine loş bir odada kitap okumayın.
- Do not read books in such a dim room.
Onun yüzünü loş bir ışıkta gördüm.
- I saw his face in the dim light.
Şehir ışıkları yüzünden yıldızlar sönük görünüyor.
- The stars seem dim because of the city lights.
Karanlıkta loş bir ışık gördük.
- We saw a dim light in the darkness.
Neden benim salatalığımı yedin seni zavallı salak? Salatalıktan maske yapmak istediğimi biliyordun!
- How come you ate the cucumber, you dimwit? You knew that I wanted to make a cucumber mask!
Tom ışıkları kararttı.
- Tom dimmed the lights.
Işıkları biraz karartır mısın?
- Could you dim the lights a little?
Işıkları biraz karartır mısın?
- Could you dim the lights a little?
Onlar ışıkları karartıyorlar. Oyun başlamak üzere.
- They're dimming the lights. The play is about to begin.
Bu ülkenin nüfusu giderek azalmaktadır.
- The population of this country is gradually diminishing.
Onlar ışıkları karartıyorlar. Oyun başlamak üzere.
- They're dimming the lights. The play is about to begin.
Tom ışıkları kararttı.
- Tom dimmed the lights.
Dwight Eisenhower was roundly derided by the liberal intelligentsia as a Mr. Malaprop, a golf-playing, crony-loving dim bulb.
Philip takes a dim view of people calling him Flip.