I really liked attending to that school. Every day, Gustavo would bring the guitar for us to play and sing during the break.
- Gerçekten o okula devam etmeyi sevdim. Gustavo bize mola sırasında oynamak ve şarkı söylemek için her gün gitar getirirdi.
Poverty prevented him from attending school.
- Yoksulluk onun okula devam etmesini engelledi.
The work is now in progress.
- İş şimdi devam etmektedir.
In this world, it's difficult to go on behaving like a human being.
- Bu dünyada insan gibi davranmaya devam etmek zordur.
It's absolutely impossible for me to go on like this.
- Böyle devam etmek benim için kesinlikle imkansızdır.
The scientist insisted on proceeding with the research.
- Bilimci araştırmaya devam etmekte ısrar etti.
How would you like to proceed?
- Nasıl devam etmek istersin?
Not only has eating with your fingers continued throughout the centuries, but some scholars believe that it may become popular again.
- Parmaklarınızla yemek yemek sadece yüzyıllar boyu devam etmekle kalmadı, aynı zamanda bazı alimler onun tekrar popüler olabileceğine inanıyorlar.
I've decided to continue studying.
- Ben eğitime devam etmek için karar verdim.
We've got to keep on struggling.
- Mücadelemizi sürdürmeye devam etmek zorundayız.
I want to keep on living with him.
- Onunla yaşamaya devam etmek istiyorum.
He won't go on to graduate school.
- Okuldan mezun olmak için devam etmeyecek.
You have to go on without me.
- Bensiz devam etmelisin.
It's hard to keep up with Tom.
- Tom'la devam etmek zor.
By all means. Go ahead.
- Kesinlikle. Devam et.
Go ahead and unwrap your gift.
- Devam et ve hediye paketini aç.
You are doing very well. Keep it up.
- Çok iyi yapıyorsun. Devam et.
If you have something to say, go ahead and say it.
- Söyleyecek bir şeyin varsa devam et ve söyle.
You should go ahead and do it, just like you said you would.
- Devam etmelisin ve onu yapmalısın, tam yapacağını söylediğin gibi.
Not only has eating with your fingers continued throughout the centuries, but some scholars believe that it may become popular again.
- Parmaklarınızla yemek yemek sadece yüzyıllar boyu devam etmekle kalmadı, aynı zamanda bazı alimler onun tekrar popüler olabileceğine inanıyorlar.
The Cold War continued.
- Soğuk Savaş devam etti.
Tom just kept right on talking.
- Tom hemen konuşmaya devam etti.
He resumed his work after a short break.
- Kısa bir moladan sonra işine kaldığı yerden devam etti.
When the excitement died down, the discussion resumed.
- Heyecan azalınca,tartışma devam etti.
I want to get on with my life.
- Hayatıma devam etmek istiyorum.
Tom wanted to get on with his life.
- Tom hayatına devam etmek istiyordu.
It was all I could do to keep standing.
- Yapabildiğim bütün şey ayakta durmaya devam etmekti.
You have to continue to study.
- Çalışmaya devam etmek zorundasın.
They wanted to continue to fight.
- Dövüşmeye devam etmek istediler.
Tom paused for a moment before continuing with the story.
- Hikayeye devam etmeden önce Tom bir an durdu.
I see no point in continuing this conversation.
- Bu konuşmaya devam etmenin amacı olmadığını anlıyorum.
We have to keep going.
- Gitmeye devam etmek zorundayız.
Keep going straight through the village.
- Köyün içinden doğru gitmeye devam et.
Tom continued to study French for another three years.
- Tom üç yıl daha Fransızca çalışmaya devam etti.
Black Americans continued to suffer from racism.
- Siyah Amerikalılar, ırkçılıktan dolayı acı çekmeye devam ettiler.
He kept on working all the while.
- O,her zaman çalışmaya devam etti.
I told the children to be quiet, but they just kept on being noisy.
- Çocuklara sessiz olmalarını söyledim, fakat onlar gürültülü olmaya devam ettiler.
We've got to keep on struggling.
- Mücadelemizi sürdürmeye devam etmek zorundayız.
Please keep on working even when I'm not here.
- Burada olmadığım zaman bile lütfen çalışmaya devam et.
I really liked attending to that school. Every day, Gustavo would bring the guitar for us to play and sing during the break.
- Gerçekten o okula devam etmeyi sevdim. Gustavo bize mola sırasında oynamak ve şarkı söylemek için her gün gitar getirirdi.
Poverty prevented him from attending school.
- Yoksulluk onun okula devam etmesini engelledi.
We have no choice but to carry on.
- Devam etmekten başka seçeneğimiz yok.
The work is now in progress.
- İş şimdi devam etmektedir.
We have to keep going.
- Gitmeye devam etmek zorundayız.
We gave the first step, now we just have to keep going.
- Biz ilk adımı attık, şimdi sadece devam etmek zorundayız.