Bu otel rehber kitabın verdiği dört yıldızı hak etmekten uzaktır.
- This hotel is far from deserving the four stars the guidebook gives it.
Bunu hak etmek için ne yaptım?
- What did I do to deserve this?
Alacakaranlık çöl üzerine düştü.
- Dusk fell over the desert.
O çölü geçmek tehlikelidir.
- Crossing that desert is dangerous.
O haklı olarak popülerdir.
- He is deservedly popular.
Çölde, suyun ağırlığı altın değerindedir.
- In the desert, water is worth its weight in gold.
Tom aldığı cezayı kesinlikle hak etmedi.
- Tom certainly didn't deserve the punishment he received.
Tom bir açıklamayı hak ettiğini hissetti.
- Tom felt that he deserved an explanation.
the deserving poor.
That gentle Lady, whom I loue and serue, / After long suit and weary seruicis, / Did aske me, how I could her loue deserue, / And how she might be sure, that I would neuer swerue.
Grauntemercy,’ seyde the Kynge. ‘And I lyve, Sir Lambegus, I shall deserve hit.’.
This argument deserves a closer examination.