derse

listen to the pronunciation of derse
التركية - الإنجليزية
course of study
an integrated course of academic studies; "he was admitted to a new program at the university"
{i} course of academic studies; major, main subject of study chosen by a college or university student; instruction that is given in a series of lessons
an integrated course of academic studies; "he was admitted to a new program at the university
education imparted in a series of lessons or class meetings; "he took a course in basket weaving"; "flirting is not unknown in college classes"
ders
lesson

The lesson is science. - Dersimiz fen bilgisi.

Don't speak in the middle of a lesson. - Dersin ortasında konuşma.

ders
class

You must not speak Japanese during the class. - Ders sırasında Japonca konuşmamalısınız.

You must not speak Japanese during the class. - Ders sırasında Japonca konuşmamalısın.

ders
{i} lecture

Few people came to the lecture. - Çok az sayıda kişi derse geldi.

The lecture starts at 8 o' clock. - Ders saat 8'de başlar.

ders
subject

Physics is my weak subject. - Fizik benim zayıf dersim.

Mathematics is his best subject. - Matematik onun en iyi dersidir.

derse girmek
attend a class
derse katılmak
attend the lesson
derse katılım
attendance to lesson
ders
instruction

Instructional videos are a key component of many online courses. - Öğretim videolar birçok çevrim içi derslerin önemli bir bileşenidir.

ders
moral

What's the moral of this story? - Bu hikayeden alınacak ders nedir?

What's the moral of the story? - Hikayeden alınacak ders nedir?

ders
period

Tom went to talk to Mary as soon as the period ended. - Ders saati biter bitmez Tom Mary ile konuşmaya gitti.

We have French in third period. - 3. dönemde Fransızca dersimiz var.

ders
teaching

Tom is teaching a class right now. - Tom şu anda bir sınıfa ders veriyor.

In Flanders between 10 and 20 percent of professors and lecturers teaching in English did not attain the required language level. - Flandre'da İngilizce olarak ders veren profesör ve öğretim elemanlarının yüzde 10 ila 20 arasındakileri, gerekli dil seviyesine ulaşmadılar.

ders
training
ders
lesson, class, course, lecture, subject; lesson, moral, example, warning
ders
(ibret) one in the eye
ders
morals
ders
object lesson
ders
lesson, class; course
ders
warning, example, lesson
ders
example

We should follow his example. - Biz onun dersini izlemeliyiz.

eller ne derse dersin
no matter what they say
eller ne derse dersin
no matter what others say
kim ne derse desin
no matter what day say
التركية - التركية

تعريف derse في التركية التركية القاموس.

ders
Öğretmenin öğrenciye belirli bir sürede verdiği bilgi: "Mektepten kaçmıyor, bazı derslerden zevk alıp saatlerce çalıştığım oluyordu."- S. F. Abasıyanık
DERS
(Osmanlı Dönemi) Tenbih, tâlimat, vazife. Bir şeyi öğrenmek için muallim veya o işi iyi bilen birisinden azar azar alınan vazife
DERS
(Osmanlı Dönemi) Akıl
ders
Bu bilgi aktarımı için ayrılan süre. Öğrencinin öğrenmek zorunda olduğu bilgi: "Bir yakınlık kurmak için derslerini soracak oluyordu."- N. Cumalı
ders
Bir olayın bellekte bıraktığı öğretici iz, öğüt, ibret: "En iyisi, kıyının verdiği şu ekoloji dersini uygulamak mı dersiniz?"- H. Taner
Ders
sebak
ders
Öğretmenin öğrenciye sınıfta, belirli bir sürede verdiği bilgi
ders
Bir olayın bellekte bıraktığı öğretici iz, öğüt, ibret
ders
Öğrencinin öğrenmek zorunda olduğu bilgi
ders
Bu bilgi aktarımı için ayrılan süre
derse
المفضلات