تعريف ders في التركية الإنجليزية القاموس.
- class
You must not speak Japanese during the class.
- Ders esnasında Japonca konuşmamalısınız.
The mathematics class is good.
- Matematik dersi iyidir.
- lesson
In Soviet Russia, lesson teaches teacher!
- Sovyet Rusya'da ders öğretmene öğretir!
The lesson is science.
- Dersimiz fen ve teknoloji.
- subject
Physics is my weak subject.
- Fizik benim zayıf dersim.
We study many subjects in high school.
- Lisede birçok konuda ders alıyoruz.
- lecture
The lecture is composed by two parts, one theoretical, the other practical.
- Ders iki bölümden oluşuyor; biri teorik, diğeri pratik.
I advise you to be careful in making notes for the lecture.
- Dersi not alırken dikkatli olmanızı tavsiye ederim.
- instruction
Instructional videos are a key component of many online courses.
- Öğretim videolar birçok çevrim içi derslerin önemli bir bileşenidir.
- moral
What's the moral of the story?
- Hikayeden alınacak ders nedir?
Did you understand the moral of this story?
- Bu hikayeden alınacak dersi anladın mı?
- period
In this school, a period is fifty minutes long.
- Bu okulda bir ders saati elli dakika uzunluğundadır.
We have French in third period.
- 3. dönemde Fransızca dersimiz var.
- training
- lesson, class, course, lecture, subject; lesson, moral, example, warning
- (ibret) one in the eye
- morals
- object lesson
- lesson, class; course
- teaching
In Flanders between 10 and 20 percent of professors and lecturers teaching in English did not attain the required language level.
- Flandre'da İngilizce olarak ders veren profesör ve öğretim elemanlarının yüzde 10 ila 20 arasındakileri, gerekli dil seviyesine ulaşmadılar.
Tom is teaching a class right now.
- Tom şu anda bir sınıfa ders veriyor.
- warning, example, lesson
- example
We should follow his example.
- Biz onun dersini izlemeliyiz.
- ders vermek
- teach
I just wanted to teach you a lesson.
- Sadece sana bir ders vermek istedim.
I killed him to teach him a lesson. He talks too much. Next time he will keep his words to himself.
- Bir ders vermek için onu öldürdüm. O çok konuşuyor. Bir dahaki sefere sözlerini kendisine saklayacak.
- ders vermek
- give a lesson
- ders anlatmak
- {f} lecture
You don't have to lecture me.
- Bana ders anlatmak zorunda değilsin.
- seçmeli ders
- elective
At our high school, French is an elective.
- Bizim lisede Fransızca seçmeli derstir.
- ders kitabı
- textbook
The original was written as a school textbook.
- Orijinali bir ders kitabı olarak yazılmıştır.
This is a good textbook.
- Bu, iyi bir ders kitabı.
- ders çalışmak
- to study
- ders programı
- (Hukuk) timetable
Is there a timetable?
- Bir ders programı var mı?
- ders programı
- schedule
- ders almak
- (deyim) learn one's lesson
- ders almak
- take lessons from
- ders almak
- take lessons (from)
- ders atış
- (Askeri) record practice
- ders atış mühimmatı
- (Askeri) training ammunition
- ders atışı
- (Askeri) record practice
- ders ekleme-bırakma
- (Eğitim) add-drop
- ders kitabı
- text book
- ders kitapları
- textbooks
- ders notları
- lecture
- ders notları
- (Eğitim) lecture notes
- ders okutulan yer
- class
- ders olmak
- a lesson
- ders olmak
- be a lesson
- ders planlaması
- lesson planning
- ders planı
- (Eğitim) teaching plan
- ders planı
- (Askeri,Dilbilim,Eğitim) lesson plan
- ders programı
- (Eğitim) academic program
- ders programı
- (Eğitim) curriculum
- ders programının dışında
- extracurricular
- ders tekrarı
- review
- ders veren
- cautionary
- ders vermek
- rebuke
- ders vermek
- scold
- ders yapmak
- have a class
- ders yılı
- (Eğitim) academic year
- ders çalışma
- study
- ders çalışmayı seven
- studious
- ders çalışıyorum
- i'm studying
- ders çalışmak
- study
- ders anlatmak
- teach
- ders alan
- classes
- ders anlatma
- course description
- ders arası
- Between classes
- ders içi
- classes within
- ders işleme
- processing course
- ders işlemek
- Do a lesson, give a/the lesson
- ders tekrarı
- course review
- ders verme
- prelection
- ders alabilir miyim
- Can I take lessons
- ders almak
- to take lessons from
- ders almak
- 1. to take lessons (from). 2. to learn a lesson from (a misfortune); to profit from (another's example)
- ders almak
- take lessons from smb
- ders almak
- hold up as an example
- ders almak
- learn a lesson
- ders almak için
- as a warn to others
- ders anlatmak
- to teach, to lecture
- ders anlatmak
- give a lecture
- ders anlatmak
- to teach, lecture (to a class)
- ders anlatmak
- give a lesson
- ders atış mermisi
- (Askeri) practice round
- ders atış roket sistemi
- (Askeri) training rocket system
- ders atışı el bombası
- (Askeri) training hand grenade
- ders bırakmak
- (Eğitim) withdraw lesson
- ders bırakmak
- (Eğitim) drop a lesson
- ders bırakmak
- (Eğitim) drop lesson
- ders bırakmak
- (Eğitim) drop the course
- ders cetveli
- (Eğitim) time table
- ders dağıtım çizelgesi
- (Eğitim) time table
- ders defteri
- exercise book
- ders deseni
- (Dilbilim) course design
- ders dinlememek
- not listen the teacher
- ders geçmek
- pass a course
- ders göstermek
- to teach
- ders işlemek
- (Eğitim) teach a lesson
- ders kesimi end of
- a school term
- ders kitabı
- class book
- ders kitabı
- tutor
- ders kitabı değerlendirme
- (Dilbilim) evaluation of coursebooks
- ders kitaplarında seksizm
- sexism in textbooks
- ders kredisi
- (Eğitim) course credit
- ders olmak
- to be a lesson (to)
- ders olmak
- to be a lesson
- ders olmak
- set a good example
- ders programı
- timetable, schedule
- ders programı
- syllabus
- ders programı dışı
- extracurricular
- ders saati
- period
Tom went to talk to Mary as soon as the period ended.
- Ders saati biter bitmez Tom Mary ile konuşmaya gitti.
In this school, a period is fifty minutes long.
- Bu okulda bir ders saati elli dakika uzunluğundadır.
- ders tahtası
- (Eğitim) blackboard
- ders vererek
- lecturing
- ders verme
- lecturing
- ders verme hakkı
- (Eğitim) habilitation
- ders vermek
- school
My daughter wants to teach in high school.
- Kızım lisede ders vermek istiyor.
I'd like to teach in a school with highly-motivated students.
- Bir okulda yüksek motivasyona sahip öğrencilerle ders vermek istiyorum.
- ders vermek
- give a lecture
- ders vermek
- a) to teach, to give lessons, to tutor, to lecture b) to rebuke, to scold, to teach sb a lesson
- ders vermek
- prelect
- ders vermek
- 1. to teach. 2. to give (someone) advice; to be a model (to). 3. to rebuke, scold
- ders vermek
- lecture
- ders yapmak
- to have a class, teach or study a lesson
- ders yardımcı malzemeleri
- (Askeri) training aids
- ders yılı
- school year
- ders çıkarma
- lessoning
- ders çıkarmak
- take a lesson from
- ders çıkarmak
- take lesson from
- ders özeti
- syllabus
- ders ücreti
- tuition
Who paid your tuition?
- Ders ücretini kim ödedi?
- özel ders almak
- tutor
- özel ders vermek
- tutor
- ders vermek
- {f} tutor
- almak (ders)
- take
- ders anlatmak
- (Eğitim) cover a topic/subject
- ders notu
- (Eğitim) course grade
- dersler
- (Eğitim) curriculum
- dersler
- studies
Mary gives private tuition in English, so that she can finance her studies.
- Mary, özel derslerini ingilizce olarak verir, böylece çalışmalarını finanse edebilir.
After supper, he studies his lessons for three hours.
- Yemekten sonra, üç saat boyunca, o derslerini çalışır.
- çalışmak (ders)
- study
- özel ders ile ilgili
- tutorial
- ders dışı
- extracurricular
- ders verici
- salutary
- dersler
- schoolwork
- Ders almak
- have a lesson
- boş ders
- no teacher in class
- boş ders
- spare lesson
- boş ders
- break time
- boş ders
- idle class session
- dersler
- lessons
She takes piano lessons once a week.
- Haftada bir kez piyano dersleri alır.
She began lessons in piano at age 6.
- O, 6 yaşında piyano derslerine başladı.
- ek ders
- Additional
- hatalardan ders almak
- learn a lesson from mistakes
- ortak zorunlu ders
- Common compulsory course
- seçmeli ders
- Elective course
- zorunlu ders
- Compulsory subject, required subject
- zorunlu ders
- Obligatory subject
- Aristo'nun ders verdiği koru
- Lyceum
- atina'da zenon'un ders verdiği salon
- stoa
- bana ders oldu
- this was a lesson to me
- bu sana ders olsun
- let this be a lesson to you
- ders vermek
- give a good lesson
- seçimlik ders
- elective, elective course
- seçmeli ders
- facultative subject
- seçmeli ders
- elective, elective course
- seçmeli ders
- optional subject, option, elective
- uygulamalı ders
- object lesson
- zorunlu ders
- compulsory subject
- zorunlu ders
- required subject
- özel ders
- private lesson
Private lessons are also available.
- Özel dersler de mevcuttur.
- özel ders
- coaching
We need some coaching.
- Biraz özel derse ihtiyacımız var.
- özel ders
- private tuition
Mary gives private tuition in English, so that she can finance her studies.
- Mary, özel derslerini ingilizce olarak verir, böylece çalışmalarını finanse edebilir.
- özel ders süresi
- tutorial
- özel ders vermek
- coach