His speech deeply affected the audience.
- Konuşması dinleyicileri derinden etkiledi.
Tom is deeply in love with Mary.
- Tom Mary'ye derinden âşık.
The Mississippi River is deep and wide.
- Mississippi Nehri derin ve geniştir.
How deep is this lake?
- Bu göl ne kadar derin?
Your questions are getting progressively more profound.
- Sorularınız giderek daha derinleşiyor.
It had a profound effect on me.
- Benim üzerimde çok derin bir etkisi vardı.
Layla had deep religious convictions.
- Leyla'nın derin dinsel inançları vardı.