Tom looked deeply into Mary's eyes.
- Tom, Mary'nin gözlerine derin derin baktı.
Bob thought deeply about that matter.
- Bob o konuyu derin derin düşündü.
Just between us, he doesn't think very deeply.
- Sadece bizim aramıza, o çok derin derin düşünmez.
Bob thought deeply about that matter.
- Bob o konuyu derin derin düşündü.
This book profoundly impressed me.
- Bu kitap beni derinden etkiledi.
Tom sighed profoundly.
- Tom derinden içini çekti.
Tom is a deep-sea diver.
- Tom derin deniz dalgıcıdır.
Layla had deep religious convictions.
- Leyla'nın derin dinsel inançları vardı.
Do you have deep sea phobia?
- Derin deniz fobisine sahip misin?
Very little is known about the deep sea.
- Derin deniz hakkında çok az şey biliniyor.
Could you fill up the ice cube trays and put them in the freezer?
- Buz küpü tepsilerini doldurur musun ve derin dondurucuya koyar mısın?
Do you have a freezer?
- Bir derin dondurucun var mı?
My husband and daughter are fast asleep.
- Kocam ve kızım derin uykuda.
The old bear is fast asleep.
- Yaşlı ayı derin uykuda.
This lake is the deepest in this country.
- Bu göl bu ülkede en derindir.
This lake is deepest at this point.
- Bu göl bu noktada en derin.
It had a profound effect on me.
- Benim üzerimde çok derin bir etkisi vardı.