Is there any end in sight to the deepening economic crisis?
- Derinleşen ekonomik krizin görünürde bir sonu var mı?
How deep is this lake?
- Bu göl ne kadar derin?
It had a profound effect on me.
- Benim üzerimde çok derin bir etkisi vardı.
She fell into a profound sleep.
- O derin bir uykuya daldı.
Layla had deep religious convictions.
- Leyla'nın derin dinsel inançları vardı.
Tom is a deep-sea diver.
- Tom derin deniz dalgıcıdır.
Do you have deep sea phobia?
- Derin deniz fobisine sahip misin?
Very little is known about the deep sea.
- Derin deniz hakkında çok az şey biliniyor.
Tom looked deeply into Mary's eyes.
- Tom, Mary'nin gözlerine derin derin baktı.
Tom gazed deeply into Mary's eyes.
- Tom Mary'nin gözlerine derin derin baktı.
There's ice cream in the freezer.
- Derin dondurucuda dondurma var.
Do you have a freezer?
- Bir derin dondurucun var mı?
When I went to look, I found the boy fast asleep.
- Bakmaya gittiğimde çocuğu derin uykuda buldum.
The old bear is fast asleep.
- Yaşlı ayı derin uykuda.
This lake is deepest at this point.
- Bu göl bu noktada en derin.
This lake is the deepest in Japan.
- Japonya'da bu göl en derin göldür.
It had a profound effect on me.
- Benim üzerimde çok derin bir etkisi vardı.