Tom and Mary pitched their tent near the stream.
- Tom ve Mary çadırlarını dere kenarında kurdu.
A stream flows into the lake.
- Bir dere göle akmaktadır.
We haven't found gold in the brook either.
- Biz de derede altın bulmadık.
In my village, there is a small, narrow footbridge over a brook.
- Benim köyümde, bir dere üzerinde küçük, dar bir yaya köprüsü vardır.
He did not dare to jump over the creek.
- Dere üzerinden atlamaya cesaret edemedi.
The child's ball fell into the creek.
- Çocuğun topu dereye düştü.
It must be terribly difficult, running her household on her own after divorcing.
- Boşandıktan sonra evinde tek başına koşuşturmak son derece zor olmalı.
Tom runs extremely well.
- Tom son derece iyi koşuyor.
There is no fish in the burn.
- Derede hiç balık yok.
Thirty-two degrees Fahrenheit! I'm burning up! Poor Mr. Snowman.
- Otuz iki derece Fahrenheit! Yanıyorum! Zavallı Bay Snowman.
Than herde he a voyce sey, ‘Sir Galahad, I se there envyrowne aboute the so many angels that my power may nat deare the!’.