Birçok müşteri danışma için avukata gelirler.
- A lot of clients come to the lawyer for advice.
354618 no'lu örnek cümle, Tatoeba web sitesinde birçok karışıklık yarattı.
- Example sentence no. 354618 created a lot of confusion on the Tatoeba website.
Tom her zaman iş başında çetin.
- Tom is always hard at work.
Tom bizim en çetin işçilerimizden biridir.
- Tom is one of our hardest workers.
O, yumurtalarını katı haşlanmış seviyor.
- She likes her eggs hard-boiled.
Tom Mary'ye karşı katıydı.
- Tom was hard on Mary.
İngilizce çok zor, değil mi?
- English is pretty hard, isn't it?
Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.
- The old man was hard of hearing.
Tom güçlükle yürüyebiliyordu.
- Tom could hardly walk.
Tom Mary'yi görmek için güçlükle bekleyebiliyordu.
- Tom could hardly wait to see Mary.
Kader bana acımasız bir ders verdi.
- Fate taught me a hard lesson.
O acımasız öğretmenin bugün bize zor bir test vereceğinden oldukça eminim.
- I'm pretty sure that that mean teacher will give us a hard test today.
Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.
- Japan consumes a lot of paper.
Açılış törenine çok misafir davet etmeyi planlıyorum.
- I plan to invite a lot of guests to the opening ceremony.
Bu benim için çok zordu.
- It's too hard for me.
O çok çalışan bir öğrencidir.
- She is a student who studies very hard.
Bir çok çözümü düşünüyoruz.
- We are thinking of a lot of solutions.
Bu kitabı iyi biliyor gibisin; Kitaptan bir çok alıntı yapıyorsun.
- You seem to know this book very well; you use a lot of quotations from it.
O, büyük ailesini geçindirmek için sıkı çalışıyor.
- He works hard to support his large family.
Birçok büyük insan gençliklerinde zorluklardan geçmişlerdir.
- Many great men went through hardship during their youth.
Bu gece şiddetli yağmur yağıyor.
- It's raining hard tonight.
Dün şiddetli kar yağdı.
- It snowed hard yesterday.
Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.
- The old man was hard of hearing.
Tom partide ne giyeceğine karar vermede zorlanıyor.
- Tom is having a hard time deciding what to wear to the party.
Neredeyse hiç kimse bu hayvanı yakından görmedi.
- Hardly anyone has seen this animal up close.
Tom'un neredeyse hiç yakın arkadaşı yok.
- Tom has hardly any close friends.
Büyükannem biraz ağır işitir. Yani hafifçe sağırdır.
- My grandmother is hard of hearing. In other words she is slightly deaf.
Tom kulağı ağır işitiyor gibi davranıyordu.
- Tom pretended to be hard of hearing.
a hard life.
He wants to make gobs of money selling cassettes.