delikanlı!

listen to the pronunciation of delikanlı!
التركية - الإنجليزية
{i} boy

A lot of boys are running in the park. - Parkta bir sürü delikanlı çalışıyor.

This is the boy who found your watch. - Bu, saatini bulan delikanlı.

young man
{i} adolescent
lad

He's a fine young lad. - O iyi genç bir delikanlı.

The lad leaned over and shouted into Tom's ear. - Delikanlı Tom'un üzerine abandı ve kulağına bağırdı.

{i} teenager

You're not a teenager yet. - Sen henüz bir delikanlı değilsin.

Tom was a very good skier when he was a teenager. - Tom bir delikanlı iken çok iyi bir kayakçıydı.

{i} puppy
kid
chap
(Argo) feller
(Argo) cuss
(Argo) gent
juvenile
(Argo) blighter
(Argo) fellow
(Argo) fella
sapling
youngster

I began to sing when I was a youngster. - Delikanlı iken şarkı söylemeye başladım.

stripling
cat
laddie
gazabo
{i} killer
young boy
youth, young man
teeny
juvenescent
gossoon
(yunan) palikar
pup
whelp
a slip of a boy
teen

Tom isn't a teenager anymore. - Tom artık bir delikanlı değil.

Tom was a very good skier when he was a teenager. - Tom bir delikanlı iken çok iyi bir kayakçıydı.

young man, lad, youngster, kid, chap, youth
youth
sprig
conceited pup
gazebo
garcon
التركية - التركية
Sözünün eri, dürüst, namuslu kimse
Gençlere seslenme sözü olarak kullanılır
Çocukluk çağından çıkmış genç erkek
Gençler için kullanılan bir seslenme sözü
Sözünün eri, dürüst, namuslu (kimse)
Çocukluk çağından çıkmış genç erkek: "Delikanlı çağımızdaki cevher / Yalvarmak, yakarmak nafile bugün."- C. S. Tarancı