تعريف delaying في الإنجليزية التركية القاموس.
- ertelenen
- tehir edilen
- geciken
- geciktirmek
- tavik
- geciktirme
- delay
- ertelemek
O, işini kaybettiği için eğitimini ertelemek zorunda kalacak.
- She'll have to delay her education because she lost her job.
- delay
- gecikme
Başka gecikmelerden kaçınmalıyız.
- We need to avoid any further delays.
Gecikmeden o işe başlamalıyım.
- I must set about that work without delay.
- delay
- tehir
Boston'da tehir edildik.
- We were delayed in Boston.
- delay
- geciktirmek
Fadıl nikahı geciktirmek için başka bir mazeret buldu.
- Fadil found another excuse to delay the wedding.
- delay
- gecikmek
- delaying tactic
- taktik geciktirmek
- delaying action
- (Askeri) OYALAMA MUHAREBESİ: Geri çekilme harekatının bir çeşidi. Bu usulde zaman kazanmak için araziden fedakarlık edilir; kati neticeli muharebelere girişmeden düşmana azami zayiat verdirilir. Bak. "retrograde movement"
- delaying action
- (Askeri) Oyalama muharebesi
- delaying arming mechanism
- (Askeri) GECİKMELİ ATEŞLEME TERTİBATI: Bir mayının, yerleştirilmesini müteakip, önceden tespit edilmiş bir süre geçinceye kadar, ateşlenmesini önlemek üzere hazırlanmış bir cihaz
- delaying operation
- (Askeri) OYALAMA HAREKATI: Baskı altında olan bir kuvvetin düşmanın hızını yavaşlatarak ve düşmanla çatışmaya girmeden mümkün olan en fazla zararı verecek zamanda yer değiştirmesidir
- delaying position
- (Askeri) OYALAMA MEVZİİ: Düşmanın ileri hareketini, kati bir muharebeye girişmeksizin, geciktirme maksadıyla tutulan mevzi
- delay
- {i} gecikme, geç kalma
- delay
- tehir etmek
- delay
- geri kalma
- lingering
- can çekişmek
- lingering
- oyalanmak
- lingering
- geçmek bilmemek
- lingering
- geçmişte kalmak
- lingering
- ayrılamamak
- lingering
- oyalanma
- delay
- erteleme
O, işini kaybettiği için eğitimini ertelemek zorunda kalacak.
- She'll have to delay her education because she lost her job.
Fırtınalı olacak. Ertelemesek iyi olur.
- It's going to be stormy. We had better not delay.
- delay
- yubatmak
- delay
- yubanmak
- delay
- {f} gecik
Kaza onun gelişini muhtemelen geciktirecek.
- Possibly, the accident will delay his arrival.
Gecikmeden o işe başlamalıyım.
- I must set about that work without delay.
- lingering
- duran
- lingering
- çok yavaş
- lingering
- {i} geçmeyen
- lingering
- kalıcı
- lingering
- hasretli
- lingering
- kal/gecik/oyalan
- lingering
- oyalanarak
- lingering
- duraksama süresi
- delay
- geciktir/ertele
- delay
- {f} oyalamak
- delay
- {f} geciktir
Bir trafik sıkışıklığı tarafından geciktirildim.
- I was delayed by a traffic jam.
Kaza onun gelişini muhtemelen geciktirecek.
- Possibly, the accident will delay his arrival.
- delay
- (Askeri) GECİKME: Ateş gemisinden, gözetleyici ve tespit ediciye talep edilen ateş isteğinin hemen yerine getirilemeyeceğine dair rapor. Bunu, normalde tahmini bir gecikme süresi takip eder
- delay
- {f} savsaklamak
- delay
- {f} ertelemek, sonraya bırakmak
- delay
- muhlet
- delay
- maniolmak
- delay
- {f} oyalanmak
- delay
- (Askeri) (RADAR) GECİKTİRME: Bir bütünün belirli parçalarını seçmek için kullanılan zaman esasının başlangıcının elektronik geciktirilmesi
- delay
- {i} tecil
- delay
- (isim) erteleme, geciktirme, gecikme, tehir, tecil, geç kalma, mühlet
- delay
- geç kalmak
- delay
- asıntı
- delay
- geciktirme
Fadıl nikahı geciktirmek için başka bir mazeret buldu.
- Fadil found another excuse to delay the wedding.
Umarım onlar diğerleri gibi uçuşumu geciktirmezler.
- Hopefully they don't delay my flight like the others.
- delay
- alıkoymak
- delay
- mühlet
- delay
- rötar
- lingering
- {s} yavaş ilerleyen
- lingering
- {s} ayrılamayan
- lingering
- (sıfat) duran, ayrılamayan, yavaş, kalıcı, yavaş ilerleyen
- lingering
- uzayan
- lingering
- duraksama süresi,n.geçmeyen: v.oyalan: prep.oyalanar