değerlendirmeme

listen to the pronunciation of değerlendirmeme
التركية - الإنجليزية
waste
Gradually lose weight or weaken
A cause of action which may be brought by the owner of a future interest in property against the current owner of that property to prevent the current owner from degrading the value or character of the property, either intentionally or through neglect
Use up, diminish, reduce by gradual loss; decay; emaciate

After he lost hope, he wasted away.

Excrement (animal waste, human waste)
Barren; desert
{v} to spend, diminish, destroy, dwindle
A difficult-to-determine number, waste refers to the point at which it's no longer economically sound for a marketer to continue targeting a message at you For example, if an advertiser is looking for direct response and you've seen or heard their ad 40 times without buying, they might want to consider spending their money on a different customer Waste can also refer to extravagant media expenditures, like buying every ad on "Friends" for a month
the volume of timber left on the harvested area that should have been removed in accordance with the minimum utilization standards in the cutting authority It forms part of the allowable annual cut for cut-control purposes
Anything that is discarded, useless or unwanted; opposite of conserve, as in "to waste "
get rid of (someone who may be a threat) by killing; "The mafia liquidated the informer"; "the double agent was neutralized"
Unwanted materials remaining from manufacturing processes, or refuse from humans and animals
disposed of as useless; "waste paper"
Rock which is not ore Usually referred to that rock which has to be removed during the normal course of mining in order to get at the ore
get rid of; "We waste the dirty water by channeling it into the sewer"
Unfortunate; Disappointing
any materials unused and rejected as worthless or unwanted; "they collect the waste once a week"; "much of the waste material is carried off in the sewers"
To damage, impair, or injure, as an estate, voluntarily, or by suffering the buildings, fences, etc
To wear away by degrees; to impair gradually; to diminish by constant loss; to use up; to consume; to spend; to wear out
The abuse, destruction or permanent change to property by one who is merely in possesion of it as in the case of a tenant or a life tenant
değer
value

The value of the painting was estimated at several million dollars. - Resmin tahmini değeri birkaç milyon dolar.

It is of little value. - O, çok az değerlidir.

değer
worth

This problem is worth discussing. - Bu sorun tartışılmaya değer.

The museum is worth a visit. - Müze görülmeye değer.

değer
price

I don't think it's worth the price they're asking. - Bunun onların istedikleri fiyata değer olduğunu sanmıyorum.

Stock prices fell quickly. - Hisse senedi değerleri çabucak düştü.

değer
{i} rate

The value of the dollar declines as the rate of inflation rises. - Doların değeri enflasyonun yükselme oranında düşer.

How would you rate that? - Bunu nasıl değerlendirirdin?

değer
worth, worthy; value, worth; price; merit, worth
değer
valuation

Valuation is not always objective. - Değerlendirme her zaman objektif değildir.

değer
specification
değer
merit

To do good to others is a meritorious act; to hurt others is a sin. - Başkalarına iyilik etmek değerli bir harekettir; başkalarını incitmek bir günahtır.

değer
worthwhile

It is worthwhile considering what it is that makes people happy. - İnsanları mutlu eden şeyin ne olduğunu düşünmeye değer.

I think what Tom is doing is worthwhile. - Bence Tom'un yaptığı zahmete değer.

değer
worthiness
değer
{i} amount

Your suggestion amounts to an order. - Öneriniz emir değerindedir.

değer
precious

Time is more precious than anything else. - Zaman başka herhangi bir şeyden daha değerlidir.

Nothing is as precious as love. - Hiçbir şey sevgi kadar değerli değildir.

değer
estimation
değer
desert

In the desert, water is worth its weight in gold. - Çölde, suyun ağırlığı altın değerindedir.

değer
(Bilgisayar) values

The functions sine and cosine take values between -1 and 1 (-1 and 1 included). - Sinüs ve kosinüs fonksiyonları -1 ve 1 arasında bir değer alır (-1 ve 1 dahil).

He values honor above anything else. - O, onura her şeyden daha çok değer verir.

değer
moral

Moral values are important in society. - Ahlaki değerler toplumda önemlidir.

Tom has no moral values. - Tom'un ahlaki değerleri yok.

değer
esteem

He esteems the professor highly. - O, profesöre oldukça değer veriyor.

This is the love that esteems others better than oneself. - Bu başkalarını kendinden daha iyi değer veren sevgidir.

değer
(Bilgisayar) change to
değer
(Ticaret) nominal
değer
dignity
değer
{i} reading

This book is worth reading. - Bu kitap okumaya değer.

I think this book is worth reading. - Sanırım bu kitap okumaya değer.

değer
goodwill
değer
significance
değer
weight

The value of the coins depended on the weight of the metal used. - Paraların değeri kullanılan metalin ağırlığına bağlıydı.

Sugary drinks have no nutritional value and contribute significantly to weight gain. - Şekerli içeceklerin hiçbir besin değeri yoktur ve kilo almaya önemli ölçüde etki ederler.

değer
cost

Don’t think of cost. Think of value. - Fiyatını düşünmeyin. Değerini düşünün.

Is eating organic food worth what it costs? - Organik gıda yemek maliyetine değer mi?

değer
account

In judging his work, we must take his lack of experience into account. - İşini değerlendirirken, onun deneyim eksikliğini de hesaba katmalıyız.

değer
currency

When a currency depreciates, that has an inflationary effect on the economy of the country of the currency. - Bir para birimi değer kaybettiği zaman, bu para ülke ekonomisi üzerinde enflasyonist bir etkiye sahiptir.

In several European countries, the current currency is the euro. Its symbol is €. One euro is worth about two Turkish lira. - Birtakım Avrupa ülkelerinde geçerli para birimi avrodur. Simgesi € şeklindedir. Bir avro yaklaşık iki Türk lirası değerindedir.

değer
dearness
değer
merit, worth
değer
worthy

His performance was worthy of praise. - Onun gösterisi övgüye değerdi.

There was nothing worthy of remark at the fair. - Fuarda dikkate değer bir şey yoktu.

değer
costliness
değer
value, worth
değer
person of great merit
değer
worthy of

His performance was worthy of praise. - Onun gösterisi övgüye değerdi.

This book is worthy of attention. - Bu kitap dikkate değer.

değer
worthy of; worth: zahmete değer bir ödül a prize worth struggling for
değer
(Matematik) value
değer
preciousness
değer
figure

Tom figured it was worth a try. - Tom bunun denemeye değer olduğunu düşündü.

değer
meaning

My existence is worthless and meaningless. - Benim varlığım değersiz ve anlamsız.

değer
at
değerlendirmemek
(neg. form of değerlendirmek ) not to appreciate
التركية - التركية

تعريف değerlendirmeme في التركية التركية القاموس.

Değer
value
Değer
fehamet
Değer
kıymet
değer
Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet
değer
Üstün, yararlı nitelikleri olan kimse
değer
Kişinin isteyen, ihtiyaç duyan bir varlık olarak nesne ile bağlantısında beliren şey
değer
Yüksek ve yararlı nitelik. Üstün, yararlı nitelikleri olan (kimse): "Bu kız aramaya, düşünmeye değer bir şey değildi."- R. N. Güntekin
değer
Bir değişkenin veya bilinmeyenin sayı ile anlatımı
değer
Bir şeyin para ile ölçülebilen karşılığı, paha
değer
Yüksek ve yararlı nitelik
değerlendirmeme
المفضلات