değerlendirmek

listen to the pronunciation of değerlendirmek
التركية - الإنجليزية
evaluate

It's difficult to evaluate his ability. - Onun yeteneğini değerlendirmek zordur.

The coach had a one-on-one discussion with each player to evaluate his performance on the field. - Koç'un onun saha performansını değerlendirmek için her oyuncuyla bire bir görüşmesi vardı.

comment
interpret
score
judge
appraise
commentate
size up
reclaim
recycle
form an estimate of
parlay
appreciate
consider
to appraise, evaluate
peruse
(Hukuk) to evaluate
to put (something) to good use, use, utilize
to put to good use, to turn to account, to utilize, to avail oneself of; to evaluate, to appraise, to estimate; to appreciate; to judge; to recycle
to increase the value of (something)
seize upon
com. to realize (an asset)
seize on
(hurda vb.) salvage
recover
qualify
utilize
appraisal
value
put to good use
valuable
put (something) to good use
assessment
commerce to realize (an asset)
improve
(Askeri) spot
use

We want to put our money to good use. - Paramızı değerlendirmek istiyoruz.

review
avail oneself of
sum up
estimate
augment
gauge
view
seize
değer
value

The value of the painting was estimated at several million dollars. - Resmin tahmini değeri birkaç milyon dolar.

It is of little value. - O, çok az değerlidir.

değerlendirme
{i} assessment

I agree with your assessment. - Ben değerlendirmenize katılıyorum.

I think that's an accurate assessment. - Onun doğru bir değerlendirme olduğunu düşünüyorum.

değerlendirme
evaluation

Evaluations are important. - Değerlendirmeler önemlidir.

I want a full evaluation as soon as possible. - En kısa sürede tam bir değerlendirme istiyorum.

değer
worth

Do you think this book is worth reading? - Bu kitabın okumaya değer olacağını düşünüyor musun?

Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting. - İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.

değerlendirme
(Politika, Siyaset) consideration

That requires careful consideration. - Bu dikkatli bir değerlendirme gerektirir.

değerlendirme
{i} estimate
değer
price

The price is kind of high, but it's worth it. - Fiyat biraz yüksek ama buna değer.

Stock prices fell quickly. - Hisse senedi değerleri çabucak düştü.

değerlendirme
(Nükleer Bilimler) assesment
değerlendirme
{i} rating

The thought of rating people by attractiveness does not seem fair to me. - Çekicilikle insanları değerlendirme düşüncesi benim için adil görünmüyor.

değerlendirme
appraisal
değer
{i} rate

How would you rate that? - Bunu nasıl değerlendirirdin?

The value of the dollar declines as the rate of inflation rises. - Doların değeri enflasyonun yükselme oranında düşer.

değer
worth, worthy; value, worth; price; merit, worth
değer
valuation

Valuation is not always objective. - Değerlendirme her zaman objektif değildir.

değer
specification
değer
merit

To do good to others is a meritorious act; to hurt others is a sin. - Başkalarına iyilik etmek değerli bir harekettir; başkalarını incitmek bir günahtır.

değer
worthwhile

I think what Tom is doing is worthwhile. - Bence Tom'un yaptığı zahmete değer.

It is worthwhile considering what it is that makes people happy. - İnsanları mutlu eden şeyin ne olduğunu düşünmeye değer.

değer
worthiness
değer
{i} amount

Your suggestion amounts to an order. - Öneriniz emir değerindedir.

değerlendirme
reclamation
değerlendirme
{i} valuation

Valuation is not always objective. - Değerlendirme her zaman objektif değildir.

değer
precious

Gold is the most precious of all metals. - Altın tüm metallerin en değerlisidir.

Nothing is as precious as love. - Hiçbir şey sevgi kadar değerli değildir.

değer
estimation
değer
desert

In the desert, water is worth its weight in gold. - Çölde, suyun ağırlığı altın değerindedir.

değer
(Bilgisayar) values

The functions sine and cosine take values between -1 and 1 (-1 and 1 included). - Sinüs ve kosinüs fonksiyonları -1 ve 1 arasında bir değer alır (-1 ve 1 dahil).

He always values his wife's opinions. - O, her zaman karısının görüşlerine değer verir.

değer
moral

Mary renounced her moral values and became a nihilist. - Mary ahlaki değerlerini reddetti ve bir hiççi oldu.

Tom has no moral values. - Tom'un ahlaki değerleri yok.

değer
esteem

He esteems the professor highly. - O, profesöre oldukça değer veriyor.

This is the love that esteems others better than oneself. - Bu başkalarını kendinden daha iyi değer veren sevgidir.

değer
(Bilgisayar) change to
değer
(Ticaret) nominal
değerlendirme
evaluate

The teacher had to evaluate all the students. - Öğretmen tüm öğrencileri değerlendirmek zorunda kaldı.

The coach had a one-on-one discussion with each player to evaluate his performance on the field. - Koç'un onun saha performansını değerlendirmek için her oyuncuyla bire bir görüşmesi vardı.

değerlendirme
recycling
değerlendirme
judgement
değerlendirme
review

Many of the user reviews on Amazon are fake. - Amazon'daki birçok kullanıcı değerlendirmesi sahtedir.

değer
dignity
değer
{i} reading

I think this book is worth reading. - Sanırım bu kitap okumaya değer.

This book is worth reading twice. - Bu kitap iki kez okumaya değer.

değer
goodwill
değer
significance
değer
weight

The value of the coins depended on the weight of the metal used. - Paraların değeri kullanılan metalin ağırlığına bağlıydı.

Sugary drinks have no nutritional value and contribute significantly to weight gain. - Şekerli içeceklerin hiçbir besin değeri yoktur ve kilo almaya önemli ölçüde etki ederler.

değer
cost

Is eating organic food worth what it costs? - Organik gıda yemek maliyetine değer mi?

That coat may have cost a lot of money, but it's worth it. - O palto çok paraya malolmuş olabilir ama o ona değer.

değer
account

In judging his work, we must take his lack of experience into account. - İşini değerlendirirken, onun deneyim eksikliğini de hesaba katmalıyız.

değerlendirme
marking
değerlendirme
appreciation
değerlendirme
treatment
değerlendirme
{i} evaluating
değer
currency

When a currency depreciates, that has an inflationary effect on the economy of the country of the currency. - Bir para birimi değer kaybettiği zaman, bu para ülke ekonomisi üzerinde enflasyonist bir etkiye sahiptir.

In several European countries, the current currency is the euro. Its symbol is €. One euro is worth about two Turkish lira. - Birtakım Avrupa ülkelerinde geçerli para birimi avrodur. Simgesi € şeklindedir. Bir avro yaklaşık iki Türk lirası değerindedir.

değerlendirme
assessment of
değerlendirme
benchmark
avantajı değerlendirmek
play one's card well
değer
dearness
değer
merit, worth
değer
worthy

The event is worthy of remembrance. - Olay hatırlamaya değer.

The statesman is worthy of respect. - Bir devlet adamı saygıya değer olmalıdır.

değer
costliness
değer
value, worth
değer
person of great merit
değer
worthy of

The statesman is worthy of respect. - Bir devlet adamı saygıya değer olmalıdır.

The event is worthy of remembrance. - Olay hatırlamaya değer.

değer
worthy of; worth: zahmete değer bir ödül a prize worth struggling for
değer
(Matematik) value
değer
preciousness
değer
figure

Tom figured it was worth a try. - Tom bunun denemeye değer olduğunu düşündü.

değer
meaning

My existence is worthless and meaningless. - Benim varlığım değersiz ve anlamsız.

değer
at
değerlendirme
putting something to use
değerlendirme
appraisement
değerlendirme
estimation
değerlendirme
(Hukuk) evaluation, assessment
değerlendirme
evaluation; recycling
değerlendirme
valorization
dış görünüşe göre değerlendirmek
take smth. at it's face value
en iyi şekilde değerlendirmek
make the best of
fırsatı değerlendirmek
seize the opportunity
kendi kendini değerlendirmek
orientate oneself
kendi kendini değerlendirmek
orient oneself
romantik olarak değerlendirmek
romanticize
yanlış değerlendirmek
misjudge
yeniden değerlendirmek
revaluate
yeniden değerlendirmek
reappraise
التركية - التركية
Bir şeyi yerinde ve yararlı bir yolda kullanmak, kıymetlendirmek
Bir şeyin özünü, önemini, nitelik ve niceliğini belirlemek
kıymetlendirmek
Değer
value
Değer
fehamet
Değer
kıymet
değer
Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet
değer
Üstün, yararlı nitelikleri olan kimse
değer
Kişinin isteyen, ihtiyaç duyan bir varlık olarak nesne ile bağlantısında beliren şey
değer
Yüksek ve yararlı nitelik. Üstün, yararlı nitelikleri olan (kimse): "Bu kız aramaya, düşünmeye değer bir şey değildi."- R. N. Güntekin
değer
Bir değişkenin veya bilinmeyenin sayı ile anlatımı
değer
Bir şeyin para ile ölçülebilen karşılığı, paha
değer
Yüksek ve yararlı nitelik
değerlendirme
Değerlendirmek işi, kıymetlendirme
değerlendirme
Değerlendirmek işi, kıymetlendirme: "Sade benim değil, işin ehli edebiyat eleştirmenlerimizin değerlendirmeleri de bu yolda idi."- H. Taner. İletişim organlarında izlenme oranı
değerlendirme
İletişim organlarında izlenme oranı
değerlendirmek
المفضلات