değerlendir

listen to the pronunciation of değerlendir
التركية - الإنجليزية
{f} evaluated
evaluate

Evaluate your progress. - İlerlemenizi değerlendirin.

The coach had a one-on-one discussion with each player to evaluate his performance on the field. - Koç'un onun saha performansını değerlendirmek için her oyuncuyla bire bir görüşmesi vardı.

{f} evaluating
appreciate
değer
value

A healthy man does not know the value of health. - Sağlıklı olan adam sağlığın değerini bilmez.

It is of little value. - O, çok az değerlidir.

değer
worth

The museum is worth a visit. - Müze görülmeye değer.

Do you think this book is worth reading? - Bu kitabın okumaya değer olacağını düşünüyor musun?

değer
price

Stock prices fell quickly. - Hisse senedi değerleri çabucak düştü.

A man can know the price of everything and the value of nothing. - Bir insan her şeyin fiyatını bilebilir ve hiçbir şeyin değerini bilemez.

değer
{i} rate

The value of the dollar declines as the rate of inflation rises. - Doların değeri enflasyonun yükselme oranında düşer.

How would you rate that? - Bunu nasıl değerlendirirdin?

değer
worth, worthy; value, worth; price; merit, worth
değer
valuation

Valuation is not always objective. - Değerlendirme her zaman objektif değildir.

değer
specification
değer
merit

To do good to others is a meritorious act; to hurt others is a sin. - Başkalarına iyilik etmek değerli bir harekettir; başkalarını incitmek bir günahtır.

değer
worthwhile

I think what Tom is doing is worthwhile. - Bence Tom'un yaptığı zahmete değer.

It is worthwhile to read this book. - Bu kitap okumaya değer.

değer
worthiness
değer
{i} amount

Your suggestion amounts to an order. - Öneriniz emir değerindedir.

değer
precious

Water is as precious as air. - Su da hava kadar değerlidir.

Time is more precious than anything else. - Zaman başka herhangi bir şeyden daha değerlidir.

değer
estimation
değer
desert

In the desert, water is worth its weight in gold. - Çölde, suyun ağırlığı altın değerindedir.

değer
(Bilgisayar) values

He always values his wife's opinions. - O, her zaman karısının görüşlerine değer verir.

She values health above wealth. - O sağlığa zenginliğin üzerinde değer verir.

değer
moral

Mary renounced her moral values and became a nihilist. - Mary ahlaki değerlerini reddetti ve bir hiççi oldu.

He has no moral values. - O hiçbir ahlaki değere sahip değil.

değer
esteem

He esteems the professor highly. - O, profesöre oldukça değer veriyor.

Sami was a much esteemed teacher. - Sami çok değerli bir öğretmendi.

değer
(Bilgisayar) change to
değer
(Ticaret) nominal
değer
dignity
değer
{i} reading

Do you think this book is worth reading? - Bu kitabın okumaya değer olacağını düşünüyor musun?

This book is worth reading. - Bu kitap okumaya değer.

değer
goodwill
değer
significance
değer
weight

Sugary drinks have no nutritional value and contribute significantly to weight gain. - Şekerli içeceklerin hiçbir besin değeri yoktur ve kilo almaya önemli ölçüde etki ederler.

All these books will be worth their weight in gold someday. - Bütün bu kitaplar bir gün ağırlıkları değerinde olacaklardır.

değer
cost

He dreamt one night that he found a beautiful purple flower, and that in the middle of it lay a costly pearl. - Bir gece rüyasında, güzel mor bir çiçek bulduğunu ve çiçeğin ortasında da değerli bir mücevher bulunduğunu gördü.

Good words are worth a lot, but cost almost nothing. - İyi sözler çok değerlidir , ama neredeyse hiçbir maliyeti yoktur.

değer
account

In judging his work, we must take his lack of experience into account. - İşini değerlendirirken, onun deneyim eksikliğini de hesaba katmalıyız.

değer
currency

In several European countries, the current currency is the euro. Its symbol is €. One euro is worth about two Turkish lira. - Birtakım Avrupa ülkelerinde geçerli para birimi avrodur. Simgesi € şeklindedir. Bir avro yaklaşık iki Türk lirası değerindedir.

When a currency depreciates, that has an inflationary effect on the economy of the country of the currency. - Bir para birimi değer kaybettiği zaman, bu para ülke ekonomisi üzerinde enflasyonist bir etkiye sahiptir.

değer
dearness
değer
merit, worth
değer
worthy

This book is worthy of attention. - Bu kitap dikkate değer.

The event is worthy of remembrance. - Olay hatırlamaya değer.

değer
costliness
değer
value, worth
değer
person of great merit
değer
worthy of

The statesman is worthy of respect. - Bir devlet adamı saygıya değer olmalıdır.

The event is worthy of remembrance. - Olay hatırlamaya değer.

değer
worthy of; worth: zahmete değer bir ödül a prize worth struggling for
değer
(Matematik) value
değer
preciousness
değer
figure

Tom figured it was worth a try. - Tom bunun denemeye değer olduğunu düşündü.

değer
meaning

My existence is worthless and meaningless. - Benim varlığım değersiz ve anlamsız.

değer
at
karar ver, tespit et, teslim et ve değerlendir
(Askeri) decide, detect, deliver, and assess
التركية - التركية

تعريف değerlendir في التركية التركية القاموس.

Değer
value
Değer
fehamet
Değer
kıymet
değer
Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet
değer
Üstün, yararlı nitelikleri olan kimse
değer
Kişinin isteyen, ihtiyaç duyan bir varlık olarak nesne ile bağlantısında beliren şey
değer
Yüksek ve yararlı nitelik. Üstün, yararlı nitelikleri olan (kimse): "Bu kız aramaya, düşünmeye değer bir şey değildi."- R. N. Güntekin
değer
Bir değişkenin veya bilinmeyenin sayı ile anlatımı
değer
Bir şeyin para ile ölçülebilen karşılığı, paha
değer
Yüksek ve yararlı nitelik
değerlendir
المفضلات