It is of little value.
- O, çok az değerlidir.
The value of the painting was estimated at several million dollars.
- Resmin tahmini değeri birkaç milyon dolar.
Do you think this book is worth reading?
- Bu kitabın okumaya değer olacağını düşünüyor musun?
Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting.
- İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.
I think it's worth the price.
- Sanırım bu fiyata değer.
A man can know the price of everything and the value of nothing.
- Bir insan her şeyin fiyatını bilebilir ve hiçbir şeyin değerini bilemez.
Valuation is not always objective.
- Değerlendirme her zaman objektif değildir.
The value of the dollar declines as the rate of inflation rises.
- Doların değeri enflasyonun yükselme oranında düşer.
How would you rate that?
- Bunu nasıl değerlendirirdin?
To do good to others is a meritorious act; to hurt others is a sin.
- Başkalarına iyilik etmek değerli bir harekettir; başkalarını incitmek bir günahtır.
It is worthwhile learning Spanish.
- İspanyolca öğrenmeye değer.
It is worthwhile considering what it is that makes people happy.
- İnsanları mutlu eden şeyin ne olduğunu düşünmeye değer.
The event is worthy of remembrance.
- Olay hatırlamaya değer.
The statesman is worthy of respect.
- Bir devlet adamı saygıya değer olmalıdır.
There was nothing worthy of remark at the fair.
- Fuarda dikkate değer bir şey yoktu.
The statesman is worthy of respect.
- Bir devlet adamı saygıya değer olmalıdır.
Your suggestion amounts to an order.
- Öneriniz emir değerindedir.
When a currency depreciates, that has an inflationary effect on the economy of the country of the currency.
- Bir para birimi değer kaybettiği zaman, bu para ülke ekonomisi üzerinde enflasyonist bir etkiye sahiptir.
In several European countries, the current currency is the euro. Its symbol is €. One euro is worth about two Turkish lira.
- Birtakım Avrupa ülkelerinde geçerli para birimi avrodur. Simgesi € şeklindedir. Bir avro yaklaşık iki Türk lirası değerindedir.
Time is more precious than anything else.
- Zaman başka herhangi bir şeyden daha değerlidir.
Nothing is as precious as love.
- Hiçbir şey sevgi kadar değerli değildir.
In the desert, water is worth its weight in gold.
- Çölde, suyun ağırlığı altın değerindedir.
Tom and I don't share the same values.
- Tom ve ben aynı değerleri paylaşmayız.
He values honor above anything else.
- O, onura her şeyden daha çok değer verir.
Moral values are important in society.
- Ahlaki değerler toplumda önemlidir.
Mary renounced her moral values and became a nihilist.
- Mary ahlaki değerlerini reddetti ve bir hiççi oldu.
This is the love that esteems others better than oneself.
- Bu başkalarını kendinden daha iyi değer veren sevgidir.
Sami was a much esteemed teacher.
- Sami çok değerli bir öğretmendi.
This is a book worth reading.
- Bu kitap okumaya değer.
This book is worth reading.
- Bu kitap okumaya değer.
The value of the coins depended on the weight of the metal used.
- Paraların değeri kullanılan metalin ağırlığına bağlıydı.
In the desert, water is worth its weight in gold.
- Çölde, suyun ağırlığı altın değerindedir.
That coat may have cost a lot of money, but it's worth it.
- O palto çok paraya malolmuş olabilir ama o ona değer.
Is eating organic food worth what it costs?
- Organik gıda yemek maliyetine değer mi?
In judging his work, we must take his lack of experience into account.
- İşini değerlendirirken, onun deneyim eksikliğini de hesaba katmalıyız.
Tom figured it was worth a try.
- Tom bunun denemeye değer olduğunu düşündü.
My existence is worthless and meaningless.
- Benim varlığım değersiz ve anlamsız.
You must cherish your freedoms.
- Özgürlüklerine değer vermek zorundasın.
Does depreciation of the yen give rise to inflation?
- Yenin değer kaybetmesi enflasyona neden olur mu?
I think Tom is a pretty remarkable person.
- Tom'un oldukça dikkate değer bir kişi olduğunu düşünüyorum.
I've seen Tom do some remarkable things.
- Tom'un bazı dikkate değer şeyler yaptığını gördüm.
She has recently made remarkable progress in English.
- O son günlerde İngilizcede kayda değer ilerleme yaptı.
Lindbergh's solo nonstop transatlantic flight was a remarkable accomplishment.
- Lindbergh'in tek başına sürekli transatlantik uçuşu kayda değer bir başarıydı.
The diamond was valued at 5,000 dollars.
- Elmasa 5,000 dolar değer biçildi.
Chemistry has made notable progress in recent years.
- Kimya bilimi son zamanlarda dikkate değer bir gelişim gösterdi.
The villages in the Alps are very picturesque.
- Alplerdeki köyler resmedilmeye değerdir.
Naples is a picturesque city.
- Napoli resmedilmeye değer bir şehirdir.
Tom had the painting appraised by an expert before he bought it.
- Tom onu almadan önce bir ressam tarafından tabloya bir değer biçtirdi.
Tom had the painting appraised by an expert before he bought it.
- Tom onu almadan önce bir ressam tarafından tabloya bir değer biçtirdi.
Breeding values of animals must be calculated from generation to generation.
We don't share the same values.
- Aynı değerleri paylaşmıyoruz.
Tom has no moral values.
- Tom'un ahlaki değerleri yok.