The lawsuit remains undecided.
- Dava karar verilmeden kalır.
Dan maintained his innocence all along the lawsuit.
- Dan tüm dava boyunca masumiyetini korudu.
The defendant admitted her guilt.
- Davalı suçunu itiraf etti.
The defendant has no history of drug abuse.
- Davalının uyuşturucu bağımlılığı öyküsü yoktur.
Tom's trial resumes Monday.
- Tom'un davası Pazartesi günü devam ediyor.
I am the plaintiff in that trial.
- O duruşmada davacı benim.
He contributed nothing to the cause.
- O, davaya hiçbir katkıda bulunmadı.
Soon the movement was no longer growing. Many people became discouraged and left the cause.
- Yakında hareket artmıyordu. Birçok kişinin cesareti kırıldı ve davadan ayrıldı.
The defendant will please rise.
- Davalı lütfen ayağa kalkın.
There's nothing worse for children than litigated custody.
- Çocuklar için velayet davasından daha kötü bir şey yoktur.
At the meeting he monopolized the discussion and completely disrupted the proceeding.
- Toplantıda o, tartışmayı tekeline aldı ve davayı tamamen bozdu.
Sami launched a suit against Layla.
- Sami, Leyla'ya karşı dava açtı.
She filed a suit for divorce against him.
- Ona karşı bir boşanma davası açtı.
Other factors of importance, which make litigation of large corporations more difficult, are the size and complexity of their activities.
- Büyük şirketleri dava etmeyi zorlaştıran diğer önemli etkenler de faaliyetlerinin boyutları ve karmaşıklığıdır.
Who is the plaintiff in this trial?
- Bu duruşmada davacı kim?
I am the plaintiff in that trial.
- O duruşmada davacı benim.
Private detectives were hired to look into the strange case.
- Özel dedektifler tuhaf davaları araştırmak için kiralanırlar.
He was surprised to hear about the murder case.
- Cinayet davasıyla ilgili duyduklarına şaşırdı.
A more experienced lawyer would have dealt with the case in a different way.
- Daha deneyimli bir avukat, dava ile farklı bir şekilde ilgilenirdi.
The lawyers argued the case for hours.
- Avukatlar davayı saatlerce savundu.
The actions she took were too careless, and she was left defenseless.
- Onun açtığı davalar çok ilgisiz ve o savunmasız bırakıldı.