تعريف date في الإنجليزية التركية القاموس.
- zaman
Her zaman yaşlı kadınlarla flört ettim.
- I've always dated older women.
Randevunda iyi zaman geçir.
- Have a good time on your date.
- tarih
Piknik için tarih belirleyelim.
- Let's fix the date for the picnic.
Önceden belirlenen doğum tarihinin akşamında suyum kesildi..
- My water broke on the evening of the predicted birth date.
- randevu
Dün gece Jane ile bir randevum vardı.
- I had a date with Jane last night.
Tom'un Cumartesi gecesi bir randevusu yok.
- Tom doesn't have a date for the Saturday night.
- {f} ile çıkmak, ile flört etmek
- {f} flört etmek
Sami, Leyla'yla flört etmek istiyordu.
- Sami wanted to date Layla.
- hurma/flör
- {f} tarih koy
- arkadaş
Erkek arkadaşım ve ben ilk buluşmamızda seks yaptık.
- My boyfriend and I had sex on the first date.
Tom Mary'nin onun en iyi arkadaşıyla flört ettiğini keşfetti.
- Tom discovered that Mary had dated his best friend.
- hurma
Hangisini tercih edersin, kuru üzüm, kuru erik veya hurma mı?
- Which do you prefer, raisins, prunes or dates?
Hurmayı bademle beraber yemeyi severim.
- I like to eat a date with almonds.
- (Aİ) flört
- tarihini yazmak/belirtmek
- tarihini saptamak
- (Aİ) ile çıkmak
- modası geçmek
- buluşma
Onlar buluşmaları süresince kayak yapmaya gittiler.
- They went skiing during their date.
Tom Mary ile buluşmaya gitti.
- Tom went on a date with Mary.
- tarih atmak
- çağ
Sizin fikirleriniz tamamen çağ dışıdır.
- Your ideas are all out of date.
Bu makine şimdi çağ dışıdır.
- This machine is now out of date.
- Date fruit: Hurma ağacının meyvesi, hurma
- {i} flört, flört edilen kişi
- {f} bayatlamak
- {f} zamanını belirlemek
- {f} eskimek
- {f} eskiden kalmak
- tari
Bu sayfanın son güncellenme tarihi: 2010.11.03
- Date of last revision of this page: 2010-11-03
Ben tarihi yarın geceye değiştirmek istiyorum.
- I'd like to change the date to tomorrow night.
- It dates from a thousand Milâttan bin sene evvelden kalma bir eserdir
- {f} tarihlendirmek
- {f} buluşmak
Dan, Linda ile buluşmak bile istemiyordu.
- Dan didn't even want to date Linda.
Yakında buluşmak için bir randevu verdik.
- We made a date to meet soon.
- {i} vade
- dated tarihli
- {f} çıkmak (Argo)
- tarihli olmak
- {f} eski bir tarihten geliyor olmak
- {i} dönem
Bu gelenek Edo döneminden kalma.
- This custom dates from the Edo period.
- modası geçmiş
Bu ceketin modası geçmiş.
- This coat is out of date.
Bu arabanın modası geçmiş.
- This car is out of date.
- tarih koymak
- {f} tarih ver
- zamanını hesap etmek
- {i} flört
Onunla flört ediyor musun?
- Do you ever date her?
Tom'un şimdiye kadar flört ettiği tek kız Mary'dir.
- The only girl Tom has ever dated is Mary.
- (Kanun) tarih belirlemek
- tarih vermek
- (Argo) kıç
- tarihe
- (Hukuk) gün
Doğum günün hangi tarih?
- Which is the date of your birthday?
Sizin fikirleriniz güncelliğini yitirmiş gibi görünüyor
- Your opinion seems to be out of date.
- arabistanhurması
- çıkmak
Diğer kadınlarla çıkmak istiyorum.
- I want to date other women.
Tom Mary ile çıkmak istedi fakat o onu geri çevirdi.
- Tom asked Mary for a date, but she turned him down.
- date tree
- hurma ağacı
- date received
- (Bilgisayar) alınma tarihi
- date received
- (Bilgisayar) alma tarihi
- date/outline
- (Bilgisayar) tarih/anahat
- date back to
- geçmişe uzanmak
- date bar
- tarih çizgisi
- date draft
- vadeli poliçe
- date format
- tarih biçimi
- date from
- -den gelmek
- date line
- gün değiştirme hattı
- date of death
- ölüm tarihi
- date of dispatch
- gönderme tarihi
- date of draft
- poliçenin tarihi
- date of maturity
- vade tarihi
- date of payment
- ödeme tarihi
- date of record
- kayıt tarihi
- date palm
- hurma ağacı
- date back
- öncesine uzanmak, eski bir zamana ait olmak, evvel bir zamana tarihlenmek- This story dates back 200 years
- date back to
- eskilere dayanmak
- date due
- Tarihe bağlı
- date for
- tarih
- date of acquisition
- elde etme tarihi
- date of discharge
- çıkış tarihi
- date range
- tarih aralığı
bence dogru karşılıpı bu.
- date to
- Bugüne kadar
- date wheel
- (Saatler) Kol saatlerinde üzerinde ayın 31 gününün numaralarının basılı olduğu, mekanizmanın bir parçası
- date action completed
- gereğinin yapıldığı tarih
- date action due
- gereği için son tarih
- date ahead
- ileri bir tarihe atmak
- date back to
- geçmişe dayanmak
- date block
- takvim
- date break
- (Askeri) ŞİFRE DEĞİŞME TARİHİ: Açık metinleri kapalı şekle çevirme usulünde; anahtar, kod vesairede bir değişikliğin başlayacağı tarih
- date created
- Yaratılış Tarihi
- date from
- geçmişe dayanmak
- date from
- (Fiili Deyim ) -den kalmak , zamanına ait olmak
- date icon
- Tarih simgesi
- date line
- (Askeri) TARİH DEĞİŞME HATTI: Yaklaşık olarak Greenwich meridyeninin karşısına (180'lik meridyene) tekabül eden ve bazı meskun bölgelerdeki sınırlara uyulmak şartı ile gayri muntazam olarak çizilen hat. Bu hattın aşılması halinde tarih bir günlük değişikliğe uğrar. Bknz. "international date line"
- date line
- coğr. gündeğişme çizgisi
- date of acquisition
- (Askeri) İKTİSAP TARİHİ: Bir kıymetin hesaba intikal tarihi
- date of birth
- doğum tarihi
Senin doğum tarihin nedir?
- What's your date of birth?
Doğum tarihinizi buraya yazın.
- Write down your date of birth here.
- date of birth; dispersal operating base
- (Askeri) doğum tarihi; dağılma harekat üssü
- date of change of accountability
- (Askeri) MAL SORUMLULUĞU DEĞİŞME TARİHİ: Transit durumundaki bir emtiaya ait sorumluluğa, gönderen makam tarafından son verilip gönderilen makamın sahip olacağı tarih
- date of effect
- yürürlük tarihi
- date of maturity
- vade sonu
- date of notice
- (Kanun) tebellüğ tarihi
- date of notice
- (Kanun) ihtar günü
- date of printing
- yazdırılış tarihi
- date of rank
- (Askeri) Nasıp
- date of rank
- (Askeri) NASIP TARİHİ
- date of rank
- (Askeri) rütbe tarihi
- date of separation
- (Askeri) ASKERLİKTEN AYRILMA TARİHİ; HİZMETTEN AYRILMA TARİHİ
- date of separation; days of supply; denial of service; Department of State; disk
- (Askeri) ayrılış tarihi; tedarik günleri; hizmet dışı bırakma; Dışişleri Bakanlığı; disk işletim sistemi
- date saved
- Kaydediliş tarihi
- date time group
- (Askeri) TARİH-SAAT GRUBU: Standart ay kısaltması, bölge takısı ve 6 rakamdan oluşan grup. İlk çift günü, ikinci çift saati, üçüncü çift de dakikaları gösterir. Aydan sonra senenin son iki rakamı eklenir
- date unit
- (Bilgisayar) tarih birimi
- date up
- çıkmak
- date up
- randevu vermek
- date up
- buluşmak
- data date
- (Bilgisayar) veri tarihi
- be up to date
- en son teknolojiye sahip olmak; son modaya uymak
- dated
- {s} eskimiş
- dated
- {s} demode
- dating
- tanışma
Sanırım çevrim içi tanışma güvenli değil.
- I think online dating isn't safe.
Düğün düzenleme sitesi ile tanışma sitesi arasında ne fark vardır?
- What's different between a wedding arrangement site and a dating site?
- actual finish date
- (Ticaret) gerçeklesen bitiş tarihi
- as of such date
- (Ticaret) ilgili tarih itibarıyla
- as of the date of
- tarihi itibariyle
- as of the date of
- tarihi itibarıyla
- assigned date
- (Bilgisayar) atanma tarihi
- at the soonest possible date
- en kısa sürede
- be out of date
- zamanı geçmek
- be out of date
- süresi dolmak
- be up to date
- son modaya uymak
- be up to date
- gündemi takip etmek
- begin date
- (Bilgisayar) başlangıç tarihi
- beginning date
- (Bilgisayar) başlangıç tarihi
- bid date
- teklif verme tarihi
- billing date
- (Bilgisayar) faturalama tarihi
- bring up to date
- güncelleştirmek
- change date
- (Bilgisayar) değiştirme tarihi
- complete date
- (Bilgisayar) tam tarih
- create date
- (Bilgisayar) oluşturma tarihi
- created date
- (Bilgisayar) oluşturma tarihi
- creation date
- (Bilgisayar) oluşturma tarihi
- creation date
- (Bilgisayar) yaratma tarihi
- creation date
- (Bilgisayar) oluşturulma tarihi
- creation date
- (Bilgisayar) yaratıliş tarihi
- date back
- e kadar giden
- dated
- karşılamak
- dated
- (Kanun) tarih atılmış
- dated
- (Kanun) vadeli
- dated
- eski
- dated
- (Kanun) tarih yazılı
- dating
- tarihime
- dating
- flört etme
Flört etme zahmetlidir.
- Dating is exhausting.
Geriye dönüp baktığında, Tom her iki kız kardeşle aynı zamanda flört etmemesi gerektiğini anladı.
- In retrospect, Tom realized he shouldn't have been dating both sisters at the same time.
- dating
- buluşma
Fadıl, Leyla'nın gizli buluşma hayatı hakkında bilgi edindi.
- Fadil found out about Layla's secret dating life.
Sami çevrimiçi bir buluşma hizmeti aracılığıyla Leyla ile tanıştı.
- Sami met Layla through an online dating service.
- dating
- tarih vererek
- default date
- (Bilgisayar) varsayılan tarih
- determine a date
- tarih belirlemek
- driver date
- (Bilgisayar) sürücü tarihi
- due date
- bitiş tarihi
- due date
- (Askeri,Ticaret) ödeme tarihi
31 Martın ödeme tarihi olduğunu sana tekrar hatırlatayım.
- Let me remind you again that March 31st is the due date.
- due date
- tamamlama tarihi
- dues paid date
- (Bilgisayar) bakiyetarihi
- effective date
- (Bilgisayar) geçerlilik tarihi
- effective date
- (Ticaret) valör tarihi
- effective date
- (Ticaret) valör
- end date
- (Bilgisayar) son tarih
- end date
- (Bilgisayar) bitiş tarihi
- ending date
- (Bilgisayar,Ticaret) bitiş tarihi
- event date
- (Bilgisayar) olay tarihi
- exact date
- tam tarih
- exercise date
- (Ticaret) yürürlük tarihi
- expense date
- harcama tarihi
- expiration date
- (Bilgisayar) korunma süresi bitimi
- expiration date
- (Bilgisayar) kullanım süresi bitimi
- expiration date
- bitiş tarihi
- expiration date
- süre bitim tarihi
- expiration date
- (Bilgisayar) sona erme
- expiration date
- sona erme tarihi
- expire date
- son kullanma tarihi
- expiry date
- (Ticaret) geçersiz olacağı tarih
- expiry date
- (Tıp) son kullanma tarihi
- expiry date
- (Ticaret) son bulma
- expiry date
- (Ticaret) son ödeme tarihi
- expiry date
- (Ticaret) bitiş tarihi
- extend due date
- (Eğitim) son başvuru tarihini uzatmak
- extension date
- temdit tarihi
- file date
- (Bilgisayar) dosya tarihi
- final date
- (Ticaret) son gün
- founding date
- kuruluş tarihi
- get up to date (with)
- donanmak
- go out of date
- modası geçmek
- include date
- (Bilgisayar) tarih içer
- international date line
- (Astronomi) gündeğişme çizgisi
- invalid date
- (Bilgisayar) geçersiz tarih
- invite on a date
- rica etmek
- invite on a date
- davet etmek
- latest date of shipment
- son yükleme tarihi
- link date
- (Bilgisayar) bağlantı tarihi
- medium date
- (Bilgisayar) orta uzunlukta tarih
- medjool date
- İri, tatlı ve kurutulduğunda dahi yumuşaklığını muhafaza eden bir hurma türü
- modified date
- (Bilgisayar) değiştirme tarihi
- motion date
- dava tarihi
- out of date
- kullanılmayan
- out of date
- modası geçmiş
Bu ayakkabıların modası geçmiş.
- Those shoes are out of date.
Bu arabanın modası geçmiş.
- This car is out of date.
- out of date
- demode
Açıkça konuşmak gerekirse, senin düşünce biçimin demode.
- Frankly speaking, your way of thinking is out of date.
Bu eski kitap oldukça demode.
- This old book is quite out of date.
- out of date
- eski moda
- out of date
- günü geçmiş
- out of date
- süresi dolmak
- recorded date
- (Bilgisayar) kayıt tarihi
- recording date
- (Bilgisayar) kayıt tarihi
- reminder date
- (Bilgisayar) anımsatma tarihi
- reply date
- (Bilgisayar) yanıt tarihi
- review date
- (Bilgisayar) inceleme tarihi
- schedule date
- (Bilgisayar) günlük tarihi
- settlement date
- (Ticaret) ödeme tarihi
- short date
- (Bilgisayar) kısa tarih
- sort by date
- (Bilgisayar) tarihe göre sırala
- specific date
- (Bilgisayar) belirli tarih
- supplier submission date
- (Ticaret) tedarikçi teslim tarihi
- termination date
- (Kanun) bitiş tarihi
- today's date
- (Bilgisayar) günün tarihi
- today's date
- bugünün tarihi
- trade date
- (Ticaret) ticari işlem tarihi
- up to date
- güncel
Sanırım bütün ekipmanımız hâlâ güncel.
- I assume all our equipment is still up to date.
Tom'un güncelleştirilmeye ihtiyacı var.
- Tom needs to be brought up to date.
- up to date
- modaya uygun
- up to date
- zamane
- up to date
- (Bilgisayar) güncelleştirilmiş
- up to date
- güne uygun olarak
- up to date
- günümüze uygun
- anus
- makat
- anus
- anüs
- assign a date
- bir tarih kararlaştır
- blind date
- (kız ve erkek) ilk buluşma/görüşme
- blind date
- tanışma randevusu
Ebeveynlerim tanışma randevusunda tanıştılar.
- My parents met on a blind date.
Onlar bir tanışma randevusunda tanıştı.
- They met on a blind date.