تعريف daring في الإنجليزية التركية القاموس.
- cüret
- cüretkar
- {s} cüretkâr
- gözüpek
- çok yürekli
- cesaretle
- gözü pek
- yiğitlik
- {f} cesaret et
- {i} yiğit
- cesaret
- cesur
Hayat ya cesur bir macera ya da hiçbir şeydir.
- Life is either a daring adventure or nothing.
Leyla'nın cesur planı işe yaradı.
- Layla's daring plan worked.
- {s} cüretli
- {s} tehlikeli
- {s} rizikolu
- {i} gözüpeklik
- {s} pervasız
- {s} serüvenci
- garip/gözüpek
- {i} pervasızlık
- {s} atak
- {i} cesurluk
- dare Xkalkış
- korkusuz
- yeni
- dare
- cüret etmek
- brave
- {s} cesur
Çocuk olduğu için, o cesurdu.
- Child as he was, he was brave.
Birlik, düşmanın saldırılarına karşı cesurca direndi.
- The force held out bravely against their enemy's attacks.
- brave
- {s} yiğit
Tom cesur ve yiğittir.
- Tom is brave and courageous.
- daring of
- ve cesur
- brave
- yağız
- dare
- cesaret etmek
- brave
- yiğit kimse
- brave
- bravelyyiğitçe
- brave
- {s} mert
- dare
- {f} meydan okumak
- dare
- cesaretlendir
Tom Mary'yi bunu yapması için cesaretlendirdi.
- Tom dared Mary to do that.
Tom onu yapmam için cesaretlendirdi.
- Tom dared me to do it.
- brave
- {f} göğüs germek
- brave
- babayiğit
- brave
- {f} cesaretle karşı koymak
- brave
- şecaatli
- brave
- {i} kızılderili savaşçı
- brave
- batur
- brave
- koçak
- brave
- bıçkın
- dare
- {f} kafa tutmak (Argo)
- brave
- keleş
- dare
- cesaret
O, şöhrete kavuşmaya cesaret edemiyor.
- He doesn't dare to reach for fame.
Tom, Bayan White'a gerçeği söylemeye cesaret edemedi.
- Tom dares not tell Mrs. White the truth.
- dare
- kafa tutmak
- dare
- yiğitlik
- dare
- cesaretlendirmek
- dare
- yiğit
- dare
- hodri meydan demek
- brave
- kahraman
Eski insanlar kahramanlık hikayelerini anlatmaktan hoşlanmışlar.
- Ancient people liked to tell stories of bravery.
Bu ülke onun için mücadele edecek çok sayıda kahraman olduğu için özgürlerin ülkesi olarak kalmaya devam edecektir.
- This country remains the land of the free because there are so many brave to fight for it.
- brave
- cesaretle karşılamak
- dare
- yürekli olma
- dare
- kalkışmak
- dare
- meydan okuma
- dare
- zorlamak
- unusually brave and daring action
- alışılmışın dışında cesur ve cüretkâr eylemi
- brave
- (sıfat) mert, yiğit, cesur, yürekli, kahraman, görkemli, şahane
- brave
- (isim) kızılderili savaşçı, kızılderili savaşçılar
- dare
- haddinden fazla cesur kimse
- dare
- dili Haydi yap baka
- dare
- daredevil gözüpek kimse
- dare
- {f} riske girmek
- dare
- Does he dare do it O işi yapmaya cesareti var mı I dare
- dare
- yılmayan adam
- daringly
- garip/gözüpek şekilde
- daringly
- tehlikeli halde