تعريف damaged في الإنجليزية التركية القاموس.
- {s} hasarlı
Hasarlı saygınlığını onarmayı denedim.
- I tried to repair his damaged prestige.
Gemi hasarlı değildi.
- The ship was not damaged.
- bozulmuş
- zarar verilmiş
- hasara uğramak
- zarar görmüş
Çatı fırtınadan zarar görmüştü.
- The roof was damaged by the storm.
Zarar görmüş itibarını tamir etmeye çalıştım.
- I tried to repair his damaged prestige.
- {f} hasar ver
Belki ona yanlışlıkla hasar verdim.
- Maybe I accidentally damaged it.
Sami, Leyla'nın itibarına hasar verdi.
- Sami damaged Layla's reputation.
- zarar ver
Bu skandal, şirketimizin kamuoyundaki imajına ciddi olarak zarar verdi.
- This scandal has severely damaged the public image of our company.
Onlara zarar verildi.
- They've been damaged.
- {s} bozuk
- {f} zarar ver: adj.zarar görm
- {s} ezik ve çürük içinde
- {f} hasar ver: adj.hasarlı
- {s} mahvolmuş
- zarar görmek
- gitmek
- damage
- zarar vermek
Bilim adamları bir gecede bir bardak kırmızı şarap sağlığa zarar vermek için yeterlidir diyor.
- One glass of red wine a night is enough to damage health, say scientists.
- damage
- hasar
Gemi hasarlı değildi.
- The ship was not damaged.
Tayfundan gelen hasar büyüktü.
- The damage from the typhoon was enormous.
- distressed
- {s} sıkıntılı
Tom çok sıkıntılıydı.
- Tom was very distressed.
Günlük çekişmeler yüzünden sıkıntılıyım.
- I'm distressed by the daily squabbles.
- damage
- zarar
Hükümet çiftçilerin hasatlarının zararını telafi etti.
- The government compensated the farmers for the damage to the crops.
Siparişiniz zarar gördüğü için çok üzgünüz.
- We are very sorry that your order was damaged.
- damaged goods
- (Ticaret) hasarlı mal
- damaged merchandise
- (Ticaret) hasarlı mal
- damaged cargo
- hasarlı kargo
- damaged to property
- mala verilen zarar
- damaged area
- bozuk alan (disk)
- damaged area
- bozuk alan
- damaged area
- (Bilgisayar) bozuk alan disk
- damaged goods syndrome
- (Pisikoloji, Ruhbilim) hasarlı mal sendromu
- damaged shipment
- (Askeri) HASAR GÖRMÜŞ SEVKİYAT
- damaged terminal
- terminal hasarlı
- damage
- hasar yapmak bozmak
- damage
- {f} bozmak
- damage
- {f} hasara uğratmak
- damage
- {i} k.dili. masraf, fiyat
- damage
- {f} değerini düşürmek
- damage
- maliyet/zarar
- damage
- dili masraf
- damage
- (Tekstil) avarya, hasar
- damage
- fiyat
- be damaged
- gitmek
- be damaged
- hasar görmek
- be damaged
- zedelenmek
- damage
- muhatara
- damage
- (Tıp) damaj
- damage
- (Ticaret) değer kaybı
- damage
- zarara sokmak
- damage
- dokunca
- damage
- (Osmanlıca) izrar
- damage
- zarara uğratmak
- damage
- (Biyokimya) yara
- damage
- hasar vermek
- damage
- zedelemek
- damage
- (Biyokimya) bere
- damage
- (Tıp) zedelenme
- damage
- (Ticaret) zarar ziyan
- distressed
- sıkkın
- distressed
- kasvet çökmek
- distressed
- kahırlanmak
- lost or damaged
- (Askeri) kayıp veya hasara uğrayan
- messed up
- darmadağınık
Oda tamamen darmadağınıktı.
- The room was all messed up.
- to be damaged
- zarar görmek
- damage
- ziyan
Tom zarar ziyan için para ödemek zorunda kaldı.
- Tom had to pay for damages.
- damage
- {i} maliyet
- damage
- {f} zarar ver
Sigara içmek akciğerlerinize zarar verir.
- Smoking does damage your lungs.
Sel, ekinlere büyük zarar verdi.
- The flood did great damage to the crops.
- distressed
- yoksul
- distressed
- kederli
- distressed
- üzgün
- distressed
- şanssız
- distressed
- talihsiz
- non damaged
- hasarsız
- damage
- {i} masraf
- be damaged
- zarar görmek
- brain-damaged
- beyin hasarlı
- damage
- {f} hasar yapmak
- damage
- hasarları
- damage
- hasarı
- damage
- hasara
- damage
- hasare
- messed up
- Uyuşturucu, alkol gibi kötü alışkanlıklar nedeni ile kötü bir durumda bulunan; duygusal ve zihinsel durumu iyi olmayan; ruhsal bozukluk gösteren
- spoiled, damaged
- Hasarlı şımarık
- align a damaged blade
- hasarlı kanadı düzeltmek
- be damaged in shipment
- (mal) yoldayken hasar görmek
- damage
- (Askeri) HASAR: Bir eşyanın kıymetine veya işe yararlık derecesine zarar veren durum. Bir mal, dış görünüşü bakımından hasara uğrayabilir veya işe yararlılık süresi değişebilirse de, yine hizmete elverişli kalabilir veya daha az işe yarar bir duruma girebilir. Bknz. "nuclear damage (land warfare) "
- damage
- {f} hasar ver
Fırtına onun malına büyük hasar verdi.
- The storm did great damage to her property.
Kuraklık dönemi ürüne ciddi hasar verdi.
- The spell of drought did severe damage to the harvest.
- distressed
- {s} yıpranmış
- distressed
- {s} üzüntülü
- distressed
- {s} tükenmiş
- distressed
- {s} endişeli
- distressed
- {s} dertli
- distressed
- {s} fakir
- government property lost or damaged
- (Askeri) KAYIP VE HASARA UĞRAYAN DEVLET MALI