تعريف damaged في الإنجليزية التركية القاموس.
- {s} hasarlı
Hasarlı bagaj için hiç tazminat aldın mı?
- Did you receive any compensation for the damaged luggage?
Hasarlı borudan su akıyordu.
- Water was coming out of the damaged pipe.
- bozulmuş
- zarar verilmiş
- hasara uğramak
- zarar görmüş
Zarar görmüş itibarını tamir etmeye çalıştım.
- I tried to repair his damaged prestige.
Çatı fırtınadan zarar görmüştü.
- The roof was damaged by the storm.
- {f} hasar ver
Kasırga küçük eve hasar verdi.
- The hurricane damaged the small house.
Elektrik kesintileri bilgisayara hasar verdi.
- The power cuts damaged the computer.
- zarar ver
Bu skandal, şirketimizin kamuoyundaki imajına ciddi olarak zarar verdi.
- This scandal has severely damaged the public image of our company.
Kaza, arabasının ön tekerlerine zarar verdi.
- The accident damaged her car's front wheels.
- {s} bozuk
- {f} zarar ver: adj.zarar görm
- {s} ezik ve çürük içinde
- {f} hasar ver: adj.hasarlı
- {s} mahvolmuş
- zarar görmek
- gitmek
- damage
- zarar vermek
Bilim adamları bir gecede bir bardak kırmızı şarap sağlığa zarar vermek için yeterlidir diyor.
- One glass of red wine a night is enough to damage health, say scientists.
- damage
- hasar
Ben, hasar için ödeme yaptım.
- I paid for the damage.
Gemi hasarlı değildi.
- The ship was not damaged.
- distressed
- {s} sıkıntılı
Tom sıkıntılı görünüyor.
- Tom looks distressed.
Tom sıkıntılı görünüyor.
- Tom seems distressed.
- damage
- zarar
Sel, ekinlere büyük zarar verdi.
- The flood did great damage to the crops.
Zararı ödemeyi reddettikleri için mahkemeye gittik.
- We went to court when they refused to pay for the damage.
- damaged goods
- (Ticaret) hasarlı mal
- damaged merchandise
- (Ticaret) hasarlı mal
- damaged cargo
- hasarlı kargo
- damaged to property
- mala verilen zarar
- damaged area
- bozuk alan (disk)
- damaged area
- bozuk alan
- damaged area
- (Bilgisayar) bozuk alan disk
- damaged goods syndrome
- (Pisikoloji, Ruhbilim) hasarlı mal sendromu
- damaged shipment
- (Askeri) HASAR GÖRMÜŞ SEVKİYAT
- damaged terminal
- terminal hasarlı
- damage
- hasar yapmak bozmak
- damage
- {f} bozmak
- damage
- {f} hasara uğratmak
- damage
- {i} k.dili. masraf, fiyat
- damage
- {f} değerini düşürmek
- damage
- maliyet/zarar
- damage
- dili masraf
- damage
- (Tekstil) avarya, hasar
- damage
- fiyat
- be damaged
- gitmek
- be damaged
- hasar görmek
- be damaged
- zedelenmek
- damage
- muhatara
- damage
- (Tıp) damaj
- damage
- (Ticaret) değer kaybı
- damage
- zarara sokmak
- damage
- dokunca
- damage
- (Osmanlıca) izrar
- damage
- zarara uğratmak
- damage
- (Biyokimya) yara
- damage
- hasar vermek
- damage
- zedelemek
- damage
- (Biyokimya) bere
- damage
- (Tıp) zedelenme
- damage
- (Ticaret) zarar ziyan
- distressed
- sıkkın
- distressed
- kasvet çökmek
- distressed
- kahırlanmak
- lost or damaged
- (Askeri) kayıp veya hasara uğrayan
- messed up
- darmadağınık
Oda tamamen darmadağınıktı.
- The room was all messed up.
- to be damaged
- zarar görmek
- damage
- ziyan
Tom zarar ziyan için para ödemek zorunda kaldı.
- Tom had to pay for damages.
- damage
- {i} maliyet
- damage
- {f} zarar ver
Tayfun tarafından çatımıza zarar verildi.
- We got our roof damaged by the typhoon.
Kuraklık oradaki tüm ürünlere zarar verdi.
- The drought damaged all the crops there.
- distressed
- yoksul
- distressed
- kederli
- distressed
- üzgün
- distressed
- şanssız
- distressed
- talihsiz
- non damaged
- hasarsız
- damage
- {i} masraf
- be damaged
- zarar görmek
- brain-damaged
- beyin hasarlı
- damage
- {f} hasar yapmak
- damage
- hasarları
- damage
- hasarı
- damage
- hasara
- damage
- hasare
- messed up
- Uyuşturucu, alkol gibi kötü alışkanlıklar nedeni ile kötü bir durumda bulunan; duygusal ve zihinsel durumu iyi olmayan; ruhsal bozukluk gösteren
- spoiled, damaged
- Hasarlı şımarık
- align a damaged blade
- hasarlı kanadı düzeltmek
- be damaged in shipment
- (mal) yoldayken hasar görmek
- damage
- (Askeri) HASAR: Bir eşyanın kıymetine veya işe yararlık derecesine zarar veren durum. Bir mal, dış görünüşü bakımından hasara uğrayabilir veya işe yararlılık süresi değişebilirse de, yine hizmete elverişli kalabilir veya daha az işe yarar bir duruma girebilir. Bknz. "nuclear damage (land warfare) "
- damage
- {f} hasar ver
Kuraklık dönemi ürüne ciddi hasar verdi.
- The spell of drought did severe damage to the harvest.
Patlama binaya büyük bir hasar verdi.
- The explosion did a lot of damage to the building.
- distressed
- {s} yıpranmış
- distressed
- {s} üzüntülü
- distressed
- {s} tükenmiş
- distressed
- {s} endişeli
- distressed
- {s} dertli
- distressed
- {s} fakir
- government property lost or damaged
- (Askeri) KAYIP VE HASARA UĞRAYAN DEVLET MALI