dağıtılma

listen to the pronunciation of dağıtılma
التركية - الإنجليزية
dispersion
dispersal
dağıt
disrupt
dağıt
{f} distributed

He distributed his land among his sons. - O, arazisini oğulları arasında dağıttı.

The document was distributed to all department heads. - Belge tüm bölüm başkanlarına dağıtıldı.

dağıtılmak
to be distributed; to be dealt, be dealt out; to be doled out, be given out, be handed out; to be dispensed
dağıt
distribute

He distributed his land among his sons. - O, arazisini oğulları arasında dağıttı.

Is it possible to reproduce 70 copies of your report which appeared in the November issue of The Network and distribute them to our agents? - The Network'ün kasım meselesinde görünen raporunun 70 kopyasını üretmek ve onları ajanlarımıza dağıtmak mümkün mü?

dağıt
(Bilgisayar) deal

Pierre dealt cards to all the players. - Pierre tüm oyunculara kartları dağıttı.

Tom is dealing drugs. - Tom ilaçları dağıtıyor.

dağıt
{f} strewn
dağıt
distract

The noise distracted him from studying. - Gürültü o çalışırken dikkatini dağıttı.

Don't let Tom distract you. - Tom'un dikkatini dağıtmasına izin verme.

dağıt
{f} dissipated
dağıt
dispel

Dear Brothers and Sisters, Jesus Christ is risen! Love has triumphed over hatred, life has conquered death, light has dispelled the darkness! - Sevgili kardeşlerim, Hazreti İsa yükseldi! Sevgi nefret üzerinde zafer kazandı, hayat ölümü ele geçirdi, ışık karanlığı dağıttı.

dağıt
{f} scattered

The sudden noise scattered the birds. - Ani ses kuşları dağıttı.

Sami scattered Layla's body parts around the city. - Sami, Leyla'nın ceset parçalarını şehir çevresine dağıttı.

dağıt
{f} dispensed

The Red Cross dispensed food and medical supplies to the victims. - Kızıl Haç kurbanlara yiyecek ve tıbbi malzemeler dağıttı.

dağıt
give out
dağıt
given out
dağıt
{f} distracted

Tom was distracted by Mary. - Tom'un Mary tarafından dikkati dağıtıldı.

I was distracted by those protesters outside. - Benim dışarıda bu protestocular tarafından dikkatim dağıtıldı.

dağıt
{f} scatter

Sami scattered Layla's body parts around the city. - Sami, Leyla'nın ceset parçalarını şehir çevresine dağıttı.

The sudden noise scattered the birds. - Ani ses kuşları dağıttı.

dağıt
hand out

I didn't hand out anything. - Herhangi bir şey dağıtmadım.

The rescue workers are going to hand out supplies to the victims of the earthquake. - Kurtarma ekipleri depremin kurbanlarına malzeme dağıtacak.

dağıt
gave out
dağıt
disband
dağıt
despatch
dağıt
portion out
dağıt
strew
dağıt
dispense

This refrigerator has an integrated ice and water dispenser. - Bu buzdolabının entegre buz ve su dağıtıcısı vardır.

The Red Cross dispensed food and medical supplies to the victims. - Kızıl Haç kurbanlara yiyecek ve tıbbi malzemeler dağıttı.

dağıt
disperse

The police dispersed the crowd. - Polisler kalabalığı dağıttı.

dağıt
{f} strewed
dağıt
dish out
dağıt
{f} dispatch
dağıt
dissipate
dağıt
decentralize
dağıt
disheveled
dağıt
portionout
dağıt
givenout
dağıt
dispersed

The police dispersed the crowd. - Polisler kalabalığı dağıttı.

dağıt
disincorporate
dağıt
gaveout
dağıt
giveout
dağıt
dishout
dağıt
clutter
dağıtılmak
(for an organization) to be dissolved
dağıtılmak
to be scattered; to be dispersed; to be dispelled; to be dissipated
dağıtılmak
print. (for type) to be distributed
dağıtılmak
to be messed up, be put into disarray
التركية - التركية
Dağıtılmak işi
DAĞIT
(Osmanlı Dönemi) Emin
DAĞIT
(Osmanlı Dönemi) Nâzır, bakan
DAĞIT
(Osmanlı Dönemi) Şiddet veren
DAĞIT
(Osmanlı Dönemi) Üzüm toplamada kullanılan âlet
dağıtılmak
Dağıtma işi yapılmak, tevzi edilmek: "Dışarıda, bahçede, meydanda bekleyen mektep çocuklarına birer külah şeker dağıtıldı."- Y. K. Beyatlı
dağıtılmak
Dağıtma işi yapılmak, tevzi edilmek
dağıtılma
المفضلات