dağılmak

listen to the pronunciation of dağılmak
التركية - الإنجليزية
scatter
disperse
splinter
separate
police Break it up!
dissolve
clear away
(for a meeting) to break up; (for school) to let out; (for an association) to dissolve, come to an end
spread
come apart
decompose
disband
go to pieces
fly to pieces
go splinters
diffuse
(Askeriye) Dismissed!
go into splinters
to disintegrate, fall to pieces; to spall, spall off, spall away
to scatter, to disperse; to diffuse; to disintegrate; to dissipate; to fall into pieces; to break up, to disband, to disperse; to adjourn; to dissolve
decay
to become messy, get untidy. Dağılın!
to scatter, become scattered; to disperse; to dissipate
fall
disintegrate
disrupt
adjourn
crack-up
clear
be scattered
distribute
branch
break up
fall to pieces
split
drop away
lift
dissipate
strraggle
range
crack up
{f} straggle
dağılma
{i} dispersion
dağılma
disintegration
dağılma
dissemination
dağılma
(Ticaret) winding up
dağılma
breaking down
dağılma
weaving
dağılma
diverging
dağılma
dissipate

The crowd began to dissipate. - Kalabalık dağılmaya başladı.

dikkati dağılmak
lose focus
dikkati dağılmak
get distracted
dağıl
diffuse
dağılma
fragmentation
dağılma
creepage
dağılma
dissipation
dağılma
diffraction
dağılma
{i} distribution
akılı dağılmak
to be unable to concentrate
ağızda dağılmak
(for pastry) to be delicious, be delectable
dağılma
being scattered; dispersion
dağılma
disbandment
dağılma
tapping
dağılma
diffusion
dağılma
dispersal
dağılma
distribution; dispersal; diffusion; disintegration; decomposition
dağılma
spread
dağılma
(Askeriye) dispersion (of troops or projectiles)
dağılma
diffusibility
dağılma
dissolution
dağılma
sprawl
dağılma
breakup
dağılma
diffuse
dağılma
disperse
uykusu açılmak/dağılmak
to become fully awake
zihini dağılmak
for one's mind to wander
çil yavrusu gibi dağılmak
to stampede
çil yavrusu gibi dağılmak
(for a group) to scatter, run away in every direction (like a frightened covey of birds)
التركية - التركية
Karışık duruma gelmek, düzeni bozulmak
Karışık duruma gelmek, düzeni bozulmak: "Siyah saçları hare hare suyun yüzüne dağıldı."- C. Uçuk
Yavaş yavaş kaybolmak, yok olmak: "Ona ne zaman rastlasanız, içiniz açılır, efkârınız dağılır."- H. Taner
Toplu durumda iken ayrılıp birbirinden uzaklaşmak: "Yolcular artık yavaş yavaş dağılıyorlardı."- H. Taner
Yavaş yavaş kaybolmak, yok olmak
Birliği, beraberliği bozulmak
Parçalanarak yayılmak, ufalanmak
Parçalanarak yayılmak, ufalanmak: "Kentin eski merkezindeki evler kendiliğinden yıkılıyor, bahçe duvarları dökülüp dağılıyordu."- A. Kutlu
Toplu durumda iken ayrılıp birbirinden uzaklaşmak
Bir topluluğun, kuruluşun varlığı son bulmak, fesholunmak, münfesih olmak
Değer ve birimler belli etkenlerle, oranlı olarak bölünmek
(Osmanlı Dönemi) TAHSİM
(Osmanlı Dönemi) TENAŞÜR
infisah etmek
(Osmanlı Dönemi) İMMİSAR
(Osmanlı Dönemi) TA'DİYE
inhilal etmek
Dağılma
(Osmanlı Dönemi) TELAŞİ
Dağılma
(Osmanlı Dönemi) TASADDU'
Dağılma
infisah
dağılma
Dağılmak işi: "Fatoş'un içeri girmesiyle sabahtan beri esen kederli havanın dağılması bir oldu."- S. F. Abasıyanık
dağılma
Sınırlı bölgelere toplanmış birlik, gereç ve kuruluşların düşman saldırısına karşı daha iyi korunmalarını sağlamak amacıyla birbirlerinden uzaklaştırılmaları
dağılma
Dağılmak işi
dağılma
Bir hedefe aynı silahla atılan mermilerin, barut haklarının ve başka şartların değişmesi yüzünden ayrı ayrı noktalara vurması
dağılmak
المفضلات