The Earth is a sphere that has flattenings at the poles.
If all goes smoothly, I can make two or three pieces a day.
- Her şey düzgünce giderse günde iki ya da üç parça yapabilirim.
I think that will go smoothly.
- Bunun düzgünce gideceğini düşünüyorum.
She wore a plain blue dress.
- O, düz mavi bir elbise giydi.
I'm just a plain old office worker.
- Ben sadece düz eski bir ofis çalışanıyım.
Go straight up the street for about 100 meters, and you will get to the junction of three roads.
- Caddede yaklaşık 100 metre kadar düz gidin, ve üç yollu kavşağa varırsınız.
I want to go straight.
- Ben düz gitmek istiyorum.
She got a flat tire on her way home.
- O eve giderken düz bir lastik aldı.
He gave me a flat answer.
- O bana düz bir cevap verdi.
Her birthday party will be held tomorrow evening.
- Onun doğum günü partisi yarın akşam düzenlenilecek.
It is rather sad to see people who can't even use their mother tongue correctly.
- Kendi anadilini bile doğru düzgün kullanamayan insanları görmek çok üzücü.
This year too there are many regular concerts for amateur musicians being held.
- Bu yıl da, amatör müzisyenler için düzenlenen çok sayıda düzenli konserler var.
Sixty percent of Japanese adult males drink alcoholic beverages on a regular basis.
- Yetişkin Japon erkeklerinin yüzde altmışı düzenli olarak alkollü içecekler içerler.
I can't think straight right now.
- Şu anda düzgün düşünemiyorum.
Rightists often dislike regulatory legislation.
- Sağcılar çoğunlukla düzenleyici mevzuatı sevmezler.
I'm going to raise my English level.
- İngilizce düzeyimi yükselteceğim.
Corporate bankruptcies continued at a high level last month.
- Şirket iflasları geçen ay yüksek bir düzeyde devam etti.
Go straight on, and you will find the store.
- Düz gidin ve mağazayı bulacaksınız.
She lives on another plane of existence.
- O, başka bir varlık düzleminde yaşıyor.
The sum of the angles of a triangle on a spherical plane is more than 180 degrees.
- Küresel bir düzlemde bir üçgenin açılarının toplamı 180'den dereceden daha fazladır.
The toilet doesn't flush properly.
- Tuvaletin sifonu düzgün çalışmıyor.
Form a straight line!
- Düz bir sıra oluşturun.
Where are the plates arranged?
- Plakalar nerede düzenlenmiş?
He set the table with cups, saucers, plates and chargers.
- O, masayı fincanlarla, çay bardağı tabaklarıyla, tabaklarla ve büyük düz tabaklarla donattı.