I think that will go smoothly.
- Bunun düzgünce gideceğini düşünüyorum.
The opening statement went smoothly.
- Açılış konuşması düzgünce gitti.
I'm just a plain old office worker.
- Ben sadece düz eski bir ofis çalışanıyım.
She wore a plain blue dress.
- O, düz mavi bir elbise giydi.
Also Felicja has blonde straight hair.
- Ayrıca Felicja'nın da sarı düz saçları var.
Go straight up the street for about 100 meters, and you will get to the junction of three roads.
- Caddede yaklaşık 100 metre kadar düz gidin, ve üç yollu kavşağa varırsınız.
Its surface was as flat as a mirror.
- Onun yüzeyi bir ayna kadar düzdü.
The earth is round, not flat.
- Dünya yuvarlaktır, düz değil.
Tom organized the event.
- Tom etkinliği düzenledi.
Tom has been calling me regularly every evening.
- Tom her akşam düzenli olarak beni arıyor.
Washing your hands regularly is a good way to prevent catching some diseases.
- Ellerinizi düzenli olarak yıkama bazı hastalıklara yakalanmayı önlemek için iyi bir yoldur.
Does the error occur regularly or sporadically? Is the error reproducible?
- Hata düzenli olarak mı yoksa ara sıra mı meydana geliyor? Hata yeniden üretilebilir mi?
Cheer up! Everything will soon be all right.
- Neşelen! Her şey yakında düzene girecek.
Go along this street and turn right at the bank.
- Bu sokaktan düz git ve bankadan sağa dön.
Her acting is on the level of a professional.
- Onun oyunculuğu profesyonel düzeydedir.
Have you checked the oil level recently?
- Son zamanlarda yağ düzeyini kontrol ettin mi?
Go straight on, and you will find the store.
- Düz gidin ve mağazayı bulacaksınız.
The sum of the angles of a triangle on a spherical plane is more than 180 degrees.
- Küresel bir düzlemde bir üçgenin açılarının toplamı 180'den dereceden daha fazladır.
Geometry is based on points, lines and planes.
- Geometri noktalar, çizgiler ve düzlemlere dayalıdır.
The toilet doesn't flush properly.
- Tuvaletin sifonu düzgün çalışmıyor.
Form a straight line!
- Düz bir sıra oluşturun.
He set the table with cups, saucers, plates and chargers.
- O, masayı fincanlarla, çay bardağı tabaklarıyla, tabaklarla ve büyük düz tabaklarla donattı.
Where are the plates arranged?
- Plakalar nerede düzenlenmiş?