تعريف düzene في التركية الإنجليزية القاموس.
- order
The British have a lot of respect for law and order.
- İngilizlerin kanuna ve düzene çok saygıları var.
Tom put his affairs in order.
- Tom işlerini düzene koydu.
- A decoration, awarded by a government, a dynastic house, or a religious body to an individual, usually for distinguished service to a nation or to humanity
- To issue a command
- A rank in the classification of organisms, below class and above family; a taxon at that rank
Magnolias belong to the order Magnoliales.
- A group of religious adherents, especially monks or nuns, set apart within their religion by adherence to a particular rule or set of principles; as, the Jesuit Order
- To request some product or service
- A request for some product or service
- a request for food or refreshment as served in a restaurant or bar etc
- a request for food or refreshment (as served in a restaurant or bar etc ); "I gave the waiter my order"
- A direction of the adjudicating body on some matter
- To give orders; to issue commands
- Right arrangement; a normal, correct, or fit condition; as, the house is in order; the machinery is out of order
- An ecclesiastical grade or rank, as of deacon, priest, or bishop; the office of the Christian ministry; often used in the plural; as, to take orders, or to take holy orders, that is, to enter some grade of the ministry
- To give an order for; to secure by an order; as, to order a carriage; to order groceries
- Of intellectual notions or ideas, like the topics of a discource
- In the context of sensemaking, order refers to an organization or structure of information For example, an order might be an organization of elements into disjoint or overlapping classes, arrangement into a taxonomy, an organization in terms of objects and attributes, organization in terms of a table, or a precedence relation The term order is more general than the term ordering See also structuring
- putting in order; "there were mistakes in the ordering of items on the list" (architecture) one of original three styles of Greek architecture distinguished by the type of column and entablature used or a style developed from the original three by the Romans a degree in a continuum of size or quantity; "it was on the order of a mile"; "an explosion of a low order of magnitude" a commercial document used to request someone to supply something in return for payment and providing specifications and quantities; "IBM received an order for a hundred computers" a body of rules followed by an assembly (often plural) a command given by a superior (e
- {i} arrangement; instruction; command; request for something; religious group; brotherhood, fraternity; particular social club; (Biology) main taxonomic category which ranking is under class and above family
- a legally binding command or decision entered on the court record (as if issued by a court or judge); "a friend in New Mexico said that the order caused no trouble out there"
- a military or law enforcement officer) that must be obeyed; "the British ships dropped anchor and waited for orders from London" a request for food or refreshment (as served in a restaurant or bar etc
- düzene sokmak
- regulate
- düzen
- layout
The instrument panel has a very ergonomic layout.
- Enstrüman paneli, çok ergonomik bir düzene sahip.
The only missing feature of Windows for Workgroups 3.11 is Turkish keyboard layout.
- Windows'un Çalışma Grubu 3.11 için tek eksik özelliği Türkçe klavye düzenidir.
- düzen
- order
Tom thought everything was in order.
- Tom her şeyin düzenli olduğunu düşündü.
Everything looks in order.
- Her şey düzenli görünüyor.
- düzen
- array
- düzene koymak, yönetmek
- put in order, to manage
- düzene karşı
- heterodox
- düzene koymak
- to put in order, to clear (sth) up
- düzene koymak
- regularize
- düzene koymak/ sokmak
- to put (something) in order
- düzene sokma
- planning
- düzene sokma
- organizing
- düzene sokma
- regulation
- düzene sokmak
- pace
- düzen
- system
We need to change the system.
- Düzeni değiştirmemiz gerekiyor.
Her sewing basket, dresser drawers and pantry shelves are all systematically arranged in apple-pie order.
- Onun dikiş sepeti, şifonyer çekmeceleri ve külotlu çorap rafları hepsi sistemli olarak yerli yerinde düzenlenir.
- düzen
- arrangement
This arrangement is only temporary.
- Bu düzenleme sadece geçici.
Thanks to the arrangements made by Ken'ichi, the women found various places to work around town.
- Ken'ichi tarafından yapılan düzenlemeler sayesinde, kadınlar kasaba civarında çalışmak için değişik yerler buldu.
- düzen
- trim
I don't think Tom would like it very much if I used his electric beard trimmer without his permission.
- İzni olmadan onun elektrikli sakal düzenleyicisini kullanırsam Tom'un bundan çok hoşlanacağını sanmıyorum.
- düzen
- (İnşaat) configuration
- düzen
- {i} scheme
Tom schemed to destroy the project.
- Tom projeyi yok etmek için bir komplo düzenledi.
Tom warned the police about a scheme to assassinate the mayor.
- Tom belediye başkanına suikast düzenlemek için bir plan hakkında polisi uyardı.
- düzen
- pattern
- düzen
- {i} regulation
There need to be new regulations for export businesses.
- İhracat işletmeleri için yeni düzenlemeler olmalı.
The regulation was abolished, but then it was reenacted.
- Düzenleme kaldırıldı ama sonra yeniden yürürlüğe kondu.
- düzen
- (İnşaat) schedule
Tom scheduled a last-minute meeting.
- Tom bir son dakika toplantısı düzenledi.
I have to organize my schedule before the end of the month.
- Ayın sonundan önce programımı düzenlemek zorundayım.
- düzen
- arrange
Tom hangs his clothes, then arranges them by color.
- Tom elbiselerini asar, sonra onları rengine göre düzenler.
They arranged a meeting.
- Onlar bir toplantı düzenlediler.
- düzen
- (Muzik) tuning
- düzen
- get-up
- düzen
- (Kanun) deceit
Tom is being deceitful, isn't he?
- Tom düzenbaz oluyor, değil mi?
Tom is deceitful, isn't he?
- Tom düzenbaz, değil mi?
- düzen
- (Askeri) intrigue
- düzen
- programme
- düzen
- regulate
Rice prices are regulated by the government.
- Pirinç fiyatları hükümet tarafından düzenlenir.
The Angkar regulated every moment of our lives.
- Yaşamımızın her anını düzenleyen Angkar'dı.
- düzen
- (Denizbilim) arrencement
- düzen
- install
- düzen
- (Bilgisayar) schema
- düzen
- trick
- düzen
- regular
There is no regular boat service to the island.
- Adaya düzenli bir tekne servisi yoktur.
Sixty percent of Japanese adult males drink alcoholic beverages on a regular basis.
- Yetişkin Japon erkeklerinin yüzde altmışı düzenli olarak alkollü içecekler içerler.
- düzen
- composition
- düzen
- range
- düzen
- (Ticaret) lay out
- düzen
- cheat
- düzen
- invention
- düzen
- (Bilgisayar) edit
What's your favorite image editing software?
- En sevdiğiniz resim düzenleme yazılımı hangisi?
He has some knowledge of editing.
- Düzenleme ile ilgili biraz bilgisi var.
- düzen
- establishment
- düzen
- organisation
- düzen
- shine
Rain or shine, the athletic meet will be held.
- Her durumda, atletik karşılaşma düzenlenecek.
- düzen
- combination
- düzen
- set up
We'll set up a meeting.
- Bir toplantı düzenleyeceğiz.
Why don't we set up a meeting for Monday.
- Pazartesi için neden bir toplantı düzenlemiyoruz?
- düzen
- (Ticaret) law and order
The British have a lot of respect for law and order.
- İngilizlerin kanuna ve düzene çok saygıları var.
The police are responsible for the maintenance of law and order.
- Polis, kanun ve düzenin korunmasından sorumludur.
- düzen
- make-up
- düzen
- accommodation
- düzen
- {i} regime
- düzen
- {i} harmony
- düzene girmek
- be in order
- düzene sokmak
- clear up
- düzene sokmak
- put in order
- düzene sokmak
- combobulate
You really need to combobulate your life. - Hayatını gerçekten düzene sokmalısın.
- düzene sokmak
- (Dilbilim) set out
- düzen
- regularity
- düzen
- method
Tom is methodical, isn't he?
- Tom düzenli, değil mi?
Tom works methodically.
- Tom düzenli olarak çalışır.
- düzen
- trickery
- düzen
- ordinance
- düzen
- chicanery
- düzen
- orderliness
- düzen
- sequence
- düzene koy
- streamline
- düzene sok
- brought order into
- düzene sok
- bring order into
- düzene sok
- bring order to
- düzene sok
- brought order to
- düzene sokmak
- methodize
- düzene sokmak
- fix up
- düzene sokmak
- align
- düzen
- disposal
- düzen
- sort out
- düzen
- cosmos
Cosmos is the antithesis of chaos.
- Kaosun antitezi düzendir.
- düzen
- disposition
- düzen
- the social order, the system
- düzen
- order, orderliness; arrangement
- düzen
- (Konuşma Dili) trick
- düzen
- right
He's not eating right. I think he's sick.
- O düzenli yemek yemiyor. Ben onun hasta olduğunu düşünüyorum.
Rightists often dislike regulatory legislation.
- Sağcılar çoğunlukla düzenleyici mevzuatı sevmezler.
- düzen
- regime, seasonal flow pattern of a river
- düzen
- make up
- düzen
- convention
- düzen
- order, regularity; regime; tuning; trick, lie, invention
- düzen
- contexture
- düzen
- get up
Let's get up a party for Tom's birthday.
- Tom'un doğum günü için bir parti düzenleyelim.
They will get up a party for Tom's birthday.
- Onlar Tom'un doğum günü için parti düzenleyecekler.
- düzen
- mus. tuning
- düzen
- formation
- düzen
- arch. order
- düzen
- (Hukuk) co-ordination
- düzen
- coordination
- düzen
- rhythm
- düzen
- adjust
I didn't make any adjustments.
- Herhangi bir düzenleme yapmadım.
- düzen
- program
Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout.
- Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.
Adobe and Apple both have top-notch video editing programs.
- Hem Adobe'nin hem de Apple'ın üst seviye düzenleme programları var.
- düzen
- ordonnance
- düzen
- setup
- düzene sok
- unscramble
- kurulu düzene karşı
- bolshy
- sistematik olarak düzene sokmak
- regiment