dürüstçe

listen to the pronunciation of dürüstçe
التركية - الإنجليزية
honestly

Are you honestly telling me you never want to see Tom again? - Bana dürüstçe Tom'u bir daha asla görmek istemediğini mi söylüyorsun?

Are you honestly telling me you never want to get married? - Hiç evlenmek istemediğini bana dürüstçe söylüyor musun?

frankly

Are you speaking frankly? - Dürüstçe mi konuşuyorsun?

I want you to speak frankly. - Dürüstçe konuşmanı istiyorum.

faithfully
fair

I gave you fair warning. - Seni dürüstçe uyardım.

Do you feel that the media presents the news fairly? - Medyanın, haberleri dürüstçe sunduğunu hissediyor musun?

honestly, fairly
fairly

Do you feel that the media presents the news fairly? - Medyanın, haberleri dürüstçe sunduğunu hissediyor musun?

He acted fairly toward me. - O, bana karşı dürüstçe davrandı.

above board
rightly
(deyim) dean hands
dürüst
fair

I won fair and square. - Ben dürüstçe kazandım.

Let's treat everybody fairly. - Herkese dürüst bir biçimde davranalım.

dürüst
{s} honest

Bill is always honest. - Bill her zaman dürüsttür.

I am an honest person. - Ben dürüst bir insanım.

dürüstçe oynamak
play fair
dürüstçe yaşamak
be on the straight and narrow
dürüst
straightforward

Tom is a very straightforward person. - Tom çok dürüst bir kişi.

dürüst
{s} sincere

I'm sure Tom is quite sincere. - Tom'un oldukça dürüst olduğundan eminim.

Instead of flattery, give us an honest and sincere estimate! - Dalkavukluk yerine bize dürüst ve samimi tahmin ver!

dürüst
{s} conscientious

Tom is conscientious, isn't he? - Tom dürüst, değil mi?

dürüst
{s} frank

To be frank, I think this 'conspiracy theory' is nonsense. - Dürüst olmak gerekirse, bu komplo teorisi bana çok saçma geliyor.

Frankly speaking, I think he's a good boss. - Dürüst olmak gerekirse, onun iyi bir patron olduğunu düşünüyorum.

dürüst
truthful

She brought up her children to be truthful. - Çocuklarını dürüst yetiştirdi.

Tom was truthful, I think. - Tom dürüsttü, sanırırm.

dürüst
right-minded
dürüst
soothsaying
dürüst
aboveboard
dürüst
well-

Honestly, this is not a really well-paying job. - Dürüst olmak gerekirse bu aslında iyi ücretli bir iş değil.

dürüst
(Argo) conch
dürüst
up-front

You have to be up-front and candid at interviews. - Görüşmelerde dürüst ve samimi olmak zorundasın.

dürüst
decent
dürüst
single-hearted
dürüst
single-minded
dürüst
straight-out
dürüst
(deyim) in good faith
dürüst
correct
dürüst
respectable
dürüst
open

I was open and honest. - Ben açık ve dürüsttüm.

I have been completely open with you. - Sana karşı tamamen dürüstüm.

dürüst
plain
dürüst
candid

You have to be up-front and candid at interviews. - Görüşmelerde dürüst ve samimi olmak zorundasın.

dürüst
virtuous
dürüst
guileless
dürüst
righteous
dürüst
simple
dürüst
just

Idiot! She's not being honest when she says she loves you. Haven't you figured it out yet? She's just a gold digger. - Aptal! Seni sevdiğini söylediğinde dürüst olmuyor. Hâlâ anlamadın mı? O, tam bir altın arayıcısı.

I'm just being honest. - Ben sadece dürüst davranıyorum.

dürüst
true-blue
dürüst
unimpeachable
dürüst
straight

Tom is a very straightforward person. - Tom çok dürüst bir kişi.

Look, I want to be straight about this. - Bak, bu konuda dürüst olmak istiyorum.

dürüst
on the level
dürüst
law-abiding
dürüst
upright

The soul of commerce is upright dealing. - Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.

dürüst
ackerman
dürüst
on the square
dürüst
square

You won, fair and square. - Sen dürüstçe kazandın.

I beat you fair and square. - Ben seni dürüstçe yenerim.

dürüst
incorruptible

They were both wise and incorruptible men. - Onlar hem bilge hem de dürüst adamlardı.

dürüst
honest, upright, fair, frank, truthful, direct, candid, moral, straight, straightforward, just
dürüst
downright
dürüst
level
dürüst
Christian
dürüst
right minded
dürüst
faithful
dürüst
right

No one will deny your right to fight honestly and energetically for a good and just cause. - Hiç kimse dürüst ve enerjik bir şekilde iyi ve adil bir neden için savaşma hakkınızı inkar edemez.

Do you want this done quickly or do you want this done right? - Bunun çabuk yapılmasını mı istiyorsun yoksa doğru dürüst yapılmasını mı istiyorsun?

dürüst
dinkum
dürüst
above board
dürüst
direct

I appreciate your directness. - Ben senin dürüstlüğünü takdir ediyorum.

dürüst
moral

He lived a moral life. - O dürüst bir hayat yaşadı.

dürüst
honest; straightforward
dürüst
jannock
dürüst
regular
dürüst
{i} upfront
dürüst
single minded
dürüst
straight as a die
dürüst
{s} upstanding

Tom is an upstanding citizen. - Tom dürüst bir vatandaş.

dürüst
single hearted
dürüst
conscionable
dürüst
{s} sporting
dürüst
{s} scrupulous
التركية - التركية

تعريف dürüstçe في التركية التركية القاموس.

DÜRÜST
(Osmanlı Dönemi) Bütün, tam
DÜRÜST
(Osmanlı Dönemi) f. Sıhhati yerinde, sağ, sahih, salim
DÜRÜST
(Osmanlı Dönemi) Doğru, hatasız
Dürüst
ak
Dürüst
(Osmanlı Dönemi) KAVİM
dürüst
Sözünde ve davranışlarında doğruluktan ayrılmayan, doğru: "... zaman zaman dürüst, mert, açık yürekli dostlar bulunur."- N. Cumalı
dürüst
Doğru, yanlışsız: "İyi giyinmek her zaman dürüst bir zevk ifade etmez."- H. E. Adıvar
dürüst
Sözünde ve davranışlarında doğruluktan ayrılmayan, doğru
dürüst
Doğru, yanlışsız
dürüstçe
المفضلات