They knew they must fight together to defeat the common enemy.
- Ortak düşmanı yenmek için birlikte dövüşmek zorunda olduklarını biliyorlardı.
They began with a strong attack against the enemy.
- Düşmana karşı şiddetli bir taarruza geçtiler.
I'm sensing a little hostility here.
- Burada biraz düşmanlık seziyorum.
I'm sensing a lot of hostility.
- Çok düşmanlık hissediyorum.
Are you friend or foe?
- Dost musun yoksa düşman mısın?
Entering the foe's camp is full of danger.
- Düşmanın kampına girmek tehlike doludur.
This submarine can operate in the most hostile conditions on the planet.
- Bu denizaltı gezegendeki en düşmanca koşullarda çalışabilir.
We got a hostile reception from the villagers.
- Köylüler tarafından düşmanca karşılandık.
An adversary yesterday is a friend today.
- Dün bir düşman bugün bir dosttur.
Between men and women there is no friendship possible. There is passion, enmity, worship, love, but no friendship.
- Erkekler ve kadınlar arasında arkadaşlık olamaz. Tutku, düşmanlık, aşk, aşırı sevgi olabilir ama dostluk asla.
Hostilities commenced.
- Düşmanlıklar başladı.
Hostilities permanently ceased.
- Düşmanlıklar kalıcı olarak durdu.
There was bad blood between the two families in Romeo and Juliet.
- Romeo ve Juliet'te iki aile arasında düşmanlık vardı.
There was hatred between us then.
- O zaman aramızda düşmanlık vardı.