düşkün

listen to the pronunciation of düşkün
التركية - الإنجليزية
fond

My sister is fond of music. - Kız kardeşim müziğe düşkündür.

He is fond of playing tennis. - O, tenis oynamaya düşkün.

keen on

He seemed to be very keen on music. - O, müziğe çok düşkün gibi görünüyordu.

Tom is keen on surfing. - Tom sörf yapmaya düşkündür.

jealous
fallen
addicted

Tom is addicted to chocolate cookies. - Tom çikolatalı kurabiyelere düşkündür.

Sami was addicted to social media. - Sami sosyal medyaya düşkündü.

affected
poor
worn-out, washed-out in appearance (because of illness or anxiety)
decayed
fallen on hard times
sharp-set
addicted, devoted, doting, fond of, enamoured (of/with sth), inveterate; broken down, decayed; poor, needy; devotee, addict, buff
almsman
excessively devoted to, excessively fond of
keen

He seemed to be very keen on music. - O, müziğe çok düşkün gibi görünüyordu.

That young man is very keen on cycling. - Şu genç adam bisikletçiliğe çok düşkündür.

addicted to, having a passion for
given to
down at heels
partial

Ann is partial to chocolate. - Ann çilolataya düşkün.

She is partial to chocolate cake. - Çikolatalı keke düşkündür.

immoral, unchaste, fallen (woman)
devotee
who has seen better days, down-and-out
doting
addict

Tom is addicted to chocolate cookies. - Tom çikolatalı kurabiyelere düşkündür.

Sami was addicted to social media. - Sami sosyal medyaya düşkündü.

jealous of
inveterate
buff
indulgent
crazy

Tom's crazy about sweets. - Tom tatlılara düşkündür.

crank
broken down
needy
bound
freak
droopy
nut
mad
votary
given
hospices
devoted
sharp set
düşkün olmak
be fond of
düşkün olmak
be keen on
düşkün olma
be fond
düşkün olma, düşkünlük
being addicted to the downside
düşkün kibar
shabby genteel
düşkün olmak
dote upon
düşkün olmak
be partial to
düşkün olmak
take to
düşkün olmak
be addicted to
düşkün olmak
to be keen on, to be hooked on, to be attached (to), to be addicted (to)
dünya zevklerine düşkün
worldly
düşkün olmak
dote on
eğlence hayatına düşkün zengin erkek
playboy
düşkün olmak
to be keen on
düşkün olmak
keen on
düşkün olmak
keen
erotik zevklere düşkün
sensual
kendine düşkün
self indulgent
zevk ve sefaya düşkün tip
lotus-eater
düşkün ol
dote upon
düşkün ol
dote on
düşkün olmak
have a soft spot for
düşkün olmak
addict oneself
anasına düşkün (çocuk)
indulgent parent (child)
düşkünler
workhouse
evine düşkün kişi
addicted to house people
görevsever; görevine düşkün
görevsever; task indulgent
annesine aşırı düşkün
tied to one's mother's apron strings
aşırı düşkün
as keen as mustard
benlikine düşkün
conceited
boğazına düşkün
gourmet, gluttonous
boğazına düşkün kimse
gourmand
canına düşkün
(one) who takes good care of himself
düşkün olmak
be sweet on smb
düşkün olmak
be wraped up in
düşkün olmak
dote
düşkün olmak
be a sucker for
düşkünler
poorhouse
evine düşkün
homebody
gırtlakına düşkün
greedy, gluttonous
içkiye düşkün
addicted to drink
içkiye düşkün olmak
tipple
işine düşkün
diligent
karısına çok düşkün
uxorious
keyfine düşkün
unaccommodating
keyfine düşkün kimse
epicure
merasime düşkün
ceremonious
nefsine düşkün
sensual
nefsine düşkün
self-indulgent
rahatına düşkün
unaccommodating
rahatına düşkün
self indulgent
rahatına fazla düşkün
too fond of comfort
sağlığına aşırı düşkün tip
health freak
süse düşkün
1. fond of elaborately decorated things. 2. (someone) who likes to get dolled up; dressy
tatlıya düşkün olmak
have a sweet tooth
yıldızı düşkün
ill-starred, unlucky
zekine düşkün kimse
sensualist
zevk ve sefaya düşkün
epicurean
zevk ve sefaya düşkün tip
reveler
zevk ve sefaya düşkün tip
lotus eater
zevk ve sefaya düşkün tip
reveller [Brit.]
zevkine düşkün
self indulgent
zevkine düşkün tip
man of pleasure
şehvete düşkün
sensual
şehvete düşkün adam
satyr
التركية - التركية
Geçim sıkıntısına düşmüş
Yaşlılık, hastalık gibi sebeplerle çalışma gücünü yitirmiş
Değer ve onurunu yitirmiş
Bir şeye kendini aşırı vermiş olan, çok bağlı, meraklı
Bir şeye kendini aşırı vermiş olan, çok bağlı, meraklı: "Onlar kadar birbirine düşkün, birbirine uymuş bir çift daha ömrümde görmedim desem yeri vardır."- H. E. Adıvar
Yoksulluk sebebiyle mutluluk ve refahını yitirmiş
Yoksulluk sebebiyle mutluluk ve refahını yitirmiş: "Zavallı, arabasını satmış, düşkün bir hâldeydi."- Y. K. Beyatlı
Geçim sıkıntısına düşmüş: "Eski arkadaşının düşkün bulunduğu hâlinden anlaşılıyordu."- R. H. Karay
(Osmanlı Dönemi) MÂİL
düşkün olmak
Çok önem, değer vermek
bir şeye düşkün olmak
Çok önem, değer vermek
düşkün
المفضلات