When I woke up this morning, the rain had turned into snow.
- Bu sabah uyandığımda, yağmur kara dönmüştü.
I order you to turn right.
- Sana sağa dönmeni emrediyorum
The leaves of the trees turn yellow in fall.
- Ağaçların yaprakları sonbaharda sarıya döner.
Tom didn't seem stunned.
- Tom serseme dönmüş görünmüyordu.
I was too stunned to talk.
- Ben konuşmak için çok serseme dönmüştüm.
A steam engine is a machine by means of which heat is transformed into work.
- Bir buhar makinesi onun vasıtasıyla ısının işe dönüştürüldüğü bir makinedir.
In Spanish, there are many different expressions to indicate changes and transformations.
- İspanyolcada, değişiklikleri ve dönüşümleri göstermek için birçok farklı ifadeler vardır.
Do you know who invented the Ferris wheel?
- Dönme dolabı kimin icat ettiğini biliyor musun?
The first Ferris wheel was built in 1893 in Chicago.
- İlk dönme dolap 1893 yılında Chicago'da inşa edildi.
I saw his car veering to the right.
- Onun arabasının sağa doğru döndüğünü gördüm.
Tom certainly doesn't seem like the kind of person that would back down.
- Tom kesinlikle sözünden dönecek bir insan tipi gibi görünmüyor.
Tom will never back down.
- Tom asla sözünden dönmeyecek.
I saw his car veering to the right.
- Onun arabasının sağa doğru döndüğünü gördüm.
There is a rotating restaurant at the top of this tower.
- Bu kulenin tepesinde döner restoran var.
The Earth is rotating from West to East.
- Dünya batı'dan doğuya doğru dönüyor.
He left the Mexican capital to return to Texas.
- O Texas'a dönmek için Meksika başkentinden ayrıldı.
The president was forced to return to Washington.
- Başkan Washington'a dönmek zorunda kaldı.
He returned home from Europe in 1941, when the war broke out.
- O, 1941'de, savaş patlak verdiğinde Avrupa'dan evine döndü.
When will you return?
- Ne zaman geri döneceksin?
Tom found himself bewildered.
- Tom kendini şaşkına dönmüş buldu.
The detectives were baffled.
- Dedektifler şaşkına dönmüştü.
Tom was a bit baffled by Mary's request.
- Tom Mary'nin isteği tarafından şaşkına dönmüştü.
We were flabbergasted.
- Biz şaşkına dönmüştük.
My husband was so flabbergasted he dropped his car keys.
- Kocam o kadar şaşkına dönmüştü ki araba anahtarlarını düşürdü.