تعريف crossed في الإنجليزية التركية القاموس.
- (Bilgisayar) çarpılı
- çizgili
- çaprazlanmış
Parmaklarım çaprazlanmış.
- My fingers are crossed.
- çapraz
Başkalarıyla konuşurken, kollarınız çaprazlama bağlı şekilde onu yapıyorsunuz.
- When you talk to others, you're doing it with your arms crossed.
Parmaklarım çaprazlanmış.
- My fingers are crossed.
- {f} çaprazla
Tom bacaklarını çaprazlayarak oturdu.
- Tom sat with his legs crossed.
Parmaklarım çaprazlanmış.
- My fingers are crossed.
- çaprazla(mak)
- (Tıp) Haç şeklinde çaprazlayan
- cross çaprazla/kesiş/geç
- haçlı/acılı/çapraz
- (Tıp) vücudun karşıt taraflarını tutan
- crossed corner
- (Bilgisayar) çapraz köşe
- crossed lines
- (Bilgisayar) çapraz çizgiler
- crossed out
- çizili
- crossed akinesia
- çapraz akinezi
- crossed check
- ödeyecek bankanın adını çeke yazma
- crossed cheque
- çizgili çek
- crossed field amplifier
- çapraz alanlı kuvvetlendirici
- crossed field amplifier
- çapraz alanli kuvvetlendirici
- crossed helical gears
- çapraz helis dişlileri
- crossed mind
- çapraz zihin
- crossed money order
- çizgili posta çeki
- crossed my mind
- aklımdan geçti
- crossed off
- off geçti
- crossed up
- kadar geçti
- crossed anchor
- (Askeri) isparmaça
- crossed belt
- çapraz kayış
- crossed belt
- kruvaze kayış
- crossed check
- çizgili çek
- crossed nikols
- (Jeoloji) çapraz nikollar
- crossed polars
- (Jeoloji) çapraz nikollar
- criss-crossed
- criss şanssız
- cross
- karşılaşmak
Kadınlar ve kızlar onunla karşılaşmaktansa caddeyi geçmeyi tercih ederler.
- Women and girls would cross over the street rather than meet him.
- cross
- {i} haç
Askerin mezarını işaretlemek için yalnızca basit bir beyaz haç vardı.
- There was only a simple white cross to mark the soldier's tomb.
Kızıl Haç'a katkıda bulundu.
- She contributed to the Red Cross.
- cross
- çapraz
Tom çapraz ateşe yakalandı.
- Tom was caught in the crossfire.
Tom çapraz ateşe yakalandı.
- Tom was caught at the crossfire.
- cross
- {i} dert
- cross
- çizmek
- cross
- {s} aksi
- cross
- {s} düzenbaz
- cross
- {f} melezlemek
- Cross
- {i} the
- cross
- geçmek (karşıdan karşıya)
- cross
- kırma
- cross
- -e karşı gelmek
- cross
- aykırı
Kırmızı ışığı geçerseniz, bu, yasaya aykırıdır.
- If you cross with a red light, it's against the law.
- cross
- çarpı işareti
- cross
- çakışmak
- cross
- ıstavroz
- cross
- (Ticaret) aşmak
Tom grev çizgisini aşmak istemedi.
- Tom didn't want to cross the picket line.
Tom grev çizgisini aşmak istemedi.
- Tom did not want to cross the picket line.
- cross
- çile
- cross
- küskün
- cross
- kızmak
- cross
- (karşıya) geçmek
- cross
- istavroz parça
- cross
- kesiştirmek
- cross
- melanj
- cross
- (Tıp) çapraz direnç
- cross
- geçişmek
- cross
- huysuzlanmış
- cross
- kavuşturmak (kolları)
- cross
- gücenik
- cross
- (Muzik) çaprazlama yapmak
- cross
- cefa
- cross
- geçirmek
- cross
- üstüne çizgi çizmek
- cross
- melez ırk üretmek
- cross
- titiz
- cross
- atlatmak
- cross
- zıt
- cross
- (Havacılık) düz uçuş
- cross
- elem
- cross
- sinirlenmek
- cross
- musibet
- cross
- ters
- keep your fingers crossed for me
- (deyim) bana şans dile
- cross
- artı işareti
- Keep your fingers crossed!
- Dua et!
- cross
- huysuz
- cross
- öbür tarafına geçmek
- cross
- karşı koymak
- cross
- kızgın
Karım kollarını bağladığında ve ayağını yere vurduğunda, onun kızgın olduğunu biliyorum.
- When my wife crosses her arms and taps her foot I know she's angry.
- cross
- üzüntü
- cross
- engellemek
- cross
- gam
- cross
- {i} çarpı
O, caddeyi geçerken bir araba tarafından çarpıldı.
- She was hit by a car while she was crossing the street.
Caddeyi geçerken Tom bir araba tarafından çarpıldı.
- Tom got hit by a car while crossing the street.
- cross
- çarmıh
Sen çarmıhta pişman olacaksın.
- You'll repent at the cross.
İsa bizim günahlarımız için çarmıhta öldü.
- Jesus died on the cross for our sins.
- cross
- (kol/bacak) kavuşturmak
- cross
- sinirli
- cross
- {f} geç
Yolu geçerken dikkat etmelisin.
- You must take care when you cross the road.
Karşıya geçen yaşlı bayanı izledim.
- I watched the old woman cross the street.
- cross
- geçmek
O eski köprüden geçmek tehlikelidir.
- It is dangerous to cross that old bridge.
O çölü geçmek tehlikelidir.
- Crossing that desert is dangerous.
- cross
- çarpı/artı işareti
- cross
- karşıya geçmek
- be crossed in love
- aşık olmak geçti
- cross
- (Spor) (Futbol) orta
- cross
- çarmıha
- fingers crossed
- (deyim) Bkz. keep öne's fingers crossed
- fingers crossed.
- parmak çarpı işareti
- get crossed
- olsun geçti
- keep my fingers crossed
- benim parmak çarpı işareti
- keep one's fingers crossed
- (deyim) Birine yaptığı şeyin sonucu için iyi şanslar dilemek
- keep one's fingers crossed
- (deyim) İyi şans dilemek
- keep ones fingers crossed
- tutmak olanlar parmak çarpı işareti
- keep your fingers crossed
- (deyim) Birisine iyi şans dilerken kullanılan söz
- occurred to him, crossed his mind
- Ona oluştu zihninde geçti
- specially crossed cheque
- özel çizgili çek
- star-crossed
- Şanssız, tâlihsiz, kötü kaderli
- to keep one's fingers crossed
- Kişinin parmak tutmak geçti
- Cross
- {i} Hz. İsa'nın çarmıhta ölümü
- Cross
- {i} Haç (Hristiyanlığın simgesi)
- be crossed
- hayâl kırıklığına uğramak
- cross
- {s} çaprazlama
Bir kamyon yolun ortasında çaprazlamasına durdu.
- A truck stopped crosswise in the middle of the road.
Başkalarıyla konuşurken, kollarınız çaprazlama bağlı şekilde onu yapıyorsunuz.
- When you talk to others, you're doing it with your arms crossed.
- cross
- {i} çapraz işareti
- cross
- {i} hile
- cross
- {s} kesişen
- cross
- {f} kesişmek
- cross
- {f} çaprazlaştırmak
- cross
- {f} karşıdan karşıya geçmek; -i geçmek: Look both ways before crossing the street. Karşıdan karşıya geçmeden önce iki yöne
- cross
- türleri ayrı olan hayvan veya çiçekleri çiftleştirip melez çeşitler elde etmek
- cross
- {s} hilekâr
- cross
- {f} bozmak
- cross
- {f} çapraz çizgiler çizmek
- cross
- {f} darılmak
- cross
- {f} çaprazlamak
- cross
- {f} geç: adj.çapraz
- cross
- türleri karışmak
- cross
- {s} huysuzlanmış; kızgın, öfkeli; aksi, ters
- cross
- {s} karşıt
Karşıtlar genetik mühendisliği bitkilerin çapraz döllenme yapabileceğini ve diğer bitkilere zarar verebileceğini söylüyorlar.
- Opponents say genetically engineered crops can cross-pollinate and damage other crops.
- cross
- (Tıp) Farklı türden hayvanların çiftleştirilmesinden oluşan canlı, melez
- cross
- {f} üst üste atmak
- cross
- {i} haç, put, çarmıh, ıstavroz
- cross
- çapraz kesişme
- cross
- {s} geminin/uçağın rotasına aykırı esen (rüzgâr)
- cross
- {i} dörtyol ağzı
- cross
- dörtyol
- cross
- crossed in love aşkta bedba
- cross
- (Tıp) Haç şekli gösteren herhangi bir oluşum
- cross
- (Askeri) MELANJ: İki müstakil devre iletkenleri arasındaki bir elektrik kontağı
- cross
- {i} melez
Bu köpek bir melezdir.
- This dog is a crossbreed.
- cross
- {s} dargın
O, öğrencileriyle dargındı.
- He was cross with his student.
- cross
- {f} haç işareti yapmak
- generally crossed cheque
- (Ticaret) genel çizgili çek
- get one's lines crossed
- (deyim) yanlis anlamak
- get one's wires crossed
- (deyim) yanlis anlamak
- love crossed
- aşkta şanssız
- star crossed
- tâlihsiz
- star crossed
- şanssız
- veya crossed polars
- çapraz nikollar