Onun gözyaşları hikayeye daha güven verdi.
- Her tears gave more credence to the story.
Yaygın inanışın aksine Tom çok saf değildir.
- Contrary to popular belief, Tom isn't that naive.
Senin haklı olduğun inancındayım.
- My belief is that you are right.
Onun Allah'a inancı çok sağlam.
- Her belief in God is very firm.
Babası onların ailesi gibi aynı dini inançları paylaşmayan bir kızla onun nişanını tasdik etmedi.
- His father would never sanction his engagement to a girl who did not share the same religious beliefs as their family.
Onun güçlü dini inançları vardı.
- He had strong religious beliefs.
Based on the scientific data, I give credence to this hypothesis.
He presented us with a letter of credence.