تعريف court في الإنجليزية التركية القاموس.
- (Hukuk) mahkeme
O konuda Anayasa Mahkemesi tarafından karar verildi.
- That matter was decided by the Supreme Court.
Tekrarlanan suçları onu mahkemeye getirdi.
- His repeated delinquencies brought him to court.
- {i} oturum
Mahkeme oturumu üç saat sürdü.
- The court session lasted for three hours.
- {f} davet etmek
- {i} kort
Tenis kortuna gidiyor musun?
- Are you on your way to the tennis court?
Bu otelde, bir tenis kortunuz var mı?
- Do you have a tennis court in this hotel?
- {i} oyun alanı
- {f} fayda sağ
- tenis kortu
Tenis kortuna gidiyor musun?
- Are you going to the tennis court?
Hakem, tenis kortunun yan tarafında yüksek bir sandalyede oturuyor.
- The umpire sits in a high chair at the side of the court.
- {f} yaltaklanmak
- {f} kur yapmak
- {i} saltanat
- hükümdar sarayı
- (Kanun) yargıçlar
Yüksek mahkeme yargıçları kanunları yorumlarlar.
- Judges on the Supreme Court interpret the laws.
- hükümdar ve maiyeti
- adliye binası
Onu adliye binasında alabilirsin, katip ekledi.
- You can get it at the courthouse, the clerk added.
- fayda sağlamak
- gözüne girmeye çalışmak
- spor sahası
- ile flört etmek
- (Kanun) mahkeme üyeleri
- saray
Kral VIII. Henry, Londra'dan çok uzak olmayan Thames Nehri üzerindeki sarayı Hampton Court'ta bir tenis kortuna sahipti.
- King Henry VIII had a tennis court at Hampton Court, his palace on the River Thames, not very far from London.
Saray büyük kraliyet lehinde eğleniyordu.
- The courtier was enjoying great royal favor.
- saray halkı
- riskine girmek
- avlu
Bu bina dışarıdan dikkat çekici değildir ama içine bakarsanız çok güzel bahçeli bir iç avlu vardır.
- On the outside this building is not remarkable, but if you look inside there is a courtyard with a very beautiful garden.
Müşterimiz dışarıdan istenmeyen bakışları önlemek amacıyla iç avlusu olan bir ev inşa etmek istiyor.
- Our client wants to build a house with an internal courtyard in order to avoid unwelcome gazes from the outside.
- dalkavukluk etmek
- saha
Tom topu sahaya sürdü.
- Tom dribbled the ball down the court.
- teveccühünü kazanmaya çalışmak
- atılmak
- yargıtay
Bir yargıtay üyesiydi.
- He was a member of the Supreme Court.
Elçilik, yargıtayın yanında yer almaktadır.
- The embassy is located next to the Supreme Court.
- {f} aranmak
- {i} hükümdarlık
- {i} toplantı
- {i} avlu, iç bahçe
- {i} kur
Onun diğer talibinin olduğunu öğrendiğinde, ciddi olarak ona kur yapmaya başladı.
- He began courting her in earnest when he found out that she had another suitor.
Kurbanın katili tarafından yapılan çarpıcı betimleme, gözyaşları içinde mahkemeyi terk eden annesine çok ağır geldi.
- The graphic description of the victim's murder was too much for his mother, who ran out of the court in tears.
- court fool saray soytarısı
- {f} istemek
- {i} huk. mahkeme
- {i} celse
- {i} konak
- {f} tehlike, hastalık
- teveccühünü kazanm
- {i} dar sokak
- Court of Common Pleas medeni hukuk mahkemesi
- Court of Appeals istinaf mahkemesi
- (Politika, Siyaset) kral sarayı
- supreme court
- Yargıtay
Yargıtay yasanın yasa dışı olduğuna karar verdi.
- The Supreme Court ruled that the law was illegal.
Elçilik, yargıtayın yanında yer almaktadır.
- The embassy is located next to the Supreme Court.
- court house
- adliye
- court music
- Saray müziği, klasik müzik
- court tennis
- tenis
- court bailiff
- mahkeme icra dairesi
- court board
- (Kanun) mahkeme heyeti
- court cabin
- saray kabini
- court charges
- muhakeme masrafları
- court charges
- mahkeme masrafları
- court clerk
- (Kanun) mahkeme katibi
- court clerk
- (Kanun) zabıt katibi
- court costs
- muhakeme masrafları
- court costs
- mahkeme masrafları
- court costs
- (Kanun) masarifi muhakeme
- court danger
- tehlikeye atılmak
- court decree
- (Ticaret) ilam
- court expert
- (Ticaret) bilirkişi
- court fabric
- (Tekstil) kort bezli
- court favor
- (deyim) yalakalık yapmak
- court favor
- (deyim) yaltaklanarak
- court favor
- (deyim) yalakalanmak
- court favour
- (deyim) yalakalanmak
- court favour
- (deyim) yaltaklanarak
- court favour
- (deyim) yalakalık yapmak
- court fee
- (Kanun) mahkeme ücreti
- court fee
- (Kanun) mahkeme harcı
- court file
- dava dosyası
- court hall
- (Kanun) mahkeme salonu
- court hearing
- celse
- court hearing
- mahkeme celsesi
- court house
- (Kanun) adliye binası
- court notice
- mahkeme ilanı
- court of inquiry
- (Askeri) tahkik heyeti
- court of law
- (Kanun) adliye mahkemesi
- court session
- (Kanun) muhakeme celsesi
- court shoe
- topuklu ayakkabı
- court style
- (Gıda) saray usulü
- court year
- adli yıl
- court danger
- tehlike peşinde koşmak
- court death
- ölümüne susamak
- court fees
- mahkeme masrafları
- court martial
- askeri mahkeme
- court of account
- Sayıştay
- court of admiralty
- deniz mahkemesi
- court of appeal
- yargıtay
- court of appeal
- Temyiz Mahkemesi
- court of bankruptcy
- iflas mahkemesi
- court of first instance
- asliye mahkemesi
- court of human Rights
- insan hakları mahkemesi
- court of jurisdictional disputes
- uyuşmazlık mahkemesi
- court of justice
- adalet divanı
- court of peace
- sulh mahkemesi
- court of review
- temyiz mahkemesi
- court order
- mahkeme ilamı
- court plaster
- plaster
- court plaster
- ingiliz yakısı
- court-martial
- divanıharp
- court-martial
- askeri mahkemede yargılamak
- court-martial
- askeri mahkeme
O, görevden kaçtığı için askeri mahkemede yargılandı.
- He was court-martialed for dereliction of duty.
Tom askeri mahkemede olmalıydı.
- Tom should've been court-martialed.
- court 2
- Mahkeme 2
- court cases
- dava
- court favor
- (deyim) Yalakalık ederek birinin gözüne girmeye çalışma, yalakalanmak, yaltaklanmak
- court hearing
- Duruşma
- court jester
- Soytarı, maskara; kralın soytarısı
- court musician
- saray müzisyeni
- court of account
- Sayıştay
- court of appeals
- İstinaf mahkemesi
- court of auditor
- (Kanun) Sayıştay
- court of cassation
- Yargıtay
- court of common pleas
- huk. medeni hukuk mahkemesi
- court of criminal enforcement
- icra ceza mahkemesi
- court of first instance
- huk. asliye mahkemesi
- court of intellectual and industrial property right
- fikri sınai haklar mahkemesi
- court of justice
- mahkeme
- court reporter
- mahkeme muhabiri
- court room
- mahkeme salonu
- court ruling
- mahkeme kararı
- court session
- mahkeme oturumu
- court-enforced
- mahkeme tarafından zorlanmış
- court-enforced
- mahkeme tarafından zorlanan
- court-martialed
- askeri mahkemeye
- court card
- resimli iskambil kâğıdı
- court card
- surat
- court disaster
- (Fiili Deyim ) belasını aramak
- court dress
- saray kıyafeti
- court fees
- (Ticaret) mahkeme harçları
- court house
- mahkeme binası
- court house
- hükümet binası
- court martial
- divanı harp
- court martial
- askerı mahkeme
- court martial order
- (Askeri) ASKERİ MAHKEME KARARI: Bir genel veya özel askeri mahkemenin yargılama sonunda yayımlanmış kararı
- court of appeals
- huk. istinaf mahkemesi
- court of common pleas
- huk. medeni hukuk mahkemesi. court of first instance huk. asliye mahkemesi. court of first instance huk. asliye mahkemesi
- court of first instance
- bidayet mahkemesi
- court of first instance of the european communities
- (Avrupa Birliği) Avrupa Toplulukları İlk Derece Mahkemesi
- court of inquiry
- (Askeri) TAHKİK HEYETİ: Askeri şahıslara isnat olunan suçları ve bu şahıslar hakkında herhangi bir hususu tetkik etmek için Cumhurbaşkanı veya diğer yetkili bir makam tarafından tayin olunan ve en az üç subay ile bir katipten teşekkül eden kurul
- court of justice of the european communities
- (Avrupa Birliği) (CJEC) Avrupa Toplulukları Adalet Divanı (ATAD)
- court of king's bench
- (Kanun) yüksek temyiz mahkemesi
- court of law
- adliye
- court of law
- mahkeme
Söylediğiniz her şey bir mahkemede size karşı kullanılabilir ve kullanılacaktır.
- Anything you say can and will be used against you in a court of law.
- court of military appeals
- (Askeri) ASKERİ YARGITAY: A. B. D. Cumhurbaşkanı tarafından tayin ve Senato tarafından tasdik edilen üç sivil hakimden mürekkep mahkeme. Bu mahkeme Askeri Ceza ve Askeri Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 67 ve 73. maddelerine göre askeri mahkemelerce verilmiş kararları, Silahlı Kuvvetler üstünde inceleme ve bozma yetkisine sahiptir
- court of session
- yüksek sivil mahkeme (İsk.)
- court of sessions
- sulh mahkemesi (amer.)
- court order
- mahkeme emri
Eski karısı, adamın kendisine 200 metreden fazla yaklaşmasını yasaklayan bir mahkeme emri çıkarttı.
- His ex-wife obtained a court order that forbid him from coming closer than 200 yards.
- court order
- mahkeme kararı
- court plaster
- bant
- court shoes
- zarif kadın ayakkabısı
- commercial court
- Ticaret Mahkemesi
- constitutional court
- anayasa mahkemesi
- contempt of court
- mahkemeye itaatsizlik
- courtly
- nazik
- courtly
- kibar/saygıdeğer
- courtly
- kibar
- courts
- mahkemeler
Federal mahkemelerde yargılandılar.
- They were tried in federal courts.
Ona mahkemeler karar verecek.
- The courts will decide that.
- courtliness
- kibarlık
- courtly
- saygılı
- courtly
- zarif
- courting
- Kur yapan
Courting couples.
- courts
- kortu
- the court
- mahkeme
- court of appeal
- (Ticaret) temyiz veya istinaf mahkemesi
- court of appeal
- istinaf mahkemesi
- courted
- üzerinde uğraşılan
- courting
- evlilik yolunda
- courting
- {i} kur yapma
Onun diğer talibinin olduğunu öğrendiğinde, ciddi olarak ona kur yapmaya başladı.
- He began courting her in earnest when he found out that she had another suitor.
- courting
- (isim) kur yapma
- courting
- yaşa/dikkat göster
- courtliness
- [n] kibarlık
- courtly
- {s} dalkavukluk eden
- courtly
- {s} sarayla ilgili
- courtly
- azametli
- courtly
- {s} saraya uygun