Tom şu anda zar zor iş yükü ile başa çıkmaya çalışıyor.
- Tom's barely coping with his workload at the moment.
Tom yüksek yaşam maliyeti ile başa çıkmakta sorun yaşıyor.
- Tom is having trouble coping with the high cost of living.
Onun sorunla başa çıkmak için yeterli deneyimi yoktu.
- He didn't have enough experience to cope with the problem.
Bir polis memuru olduğunu Tom'a söyleme.
- Don't tell Tom you're a cop.
Bu zor sorunların üstesinden gelmek zorundasın.
- You have to cope with those difficult problems.
Polisler Tom'un kim olduğunu biliyor.
- The cops know who Tom is.
Buradan ayrılıyoruz. Polisler geliyor.
- We're getting out of here. The cops are coming.
O, gerilimle başa çıkamıyor.
- She is unable to cope with stress.
O bütün işle başa çıkacak.
- She will cope with all the work.
Heroin appeared on the streets of our town for the first time, and Innie watched helplessly as his sixteen-year-old brother began taking the train to Harlem to cop smack.
I wanted to become a finish carpenter, but I just couldn't cope.
... We have a global problem when it comes to coping with ...