Pencereler bir şeyi tanıyamayacak kadar çok buğulanmıştı.
- The windows were too steamed up to be able to recognize something.
Bu buğulanmış patates!
- It is the steamed potato!
Bir buhar tıslaması vardı.
- There was a hiss of steam.
Ütü ısınırken Mary buhar yapmak için hazneye damıtılmış su döktü.
- As the iron was heating up, Mary poured distilled water into the reservoir to make steam.
Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
- A cloud is condensed steam.
Biz şafak vakti buharlı lokomotif düdüğü ile uyandırıldık.
- We were wakened by the whistle of the steam locomotive at dawn.