Sami mahkumiyetini bozmak için bir kampanya başlattı.
- Sami launched a campaign to overturn his conviction.
Sami mahkumiyetini temyiz ediyor.
- Sami is appealing his conviction.
Sami mahkumiyetini bozmak için bir kampanya başlattı.
- Sami launched a campaign to overturn his conviction.
Carl Gustav Jung, analitik psikolojinin kurucusu, her zaman hastalıklarının dini inançlarına çok saygı gösterdi.
- Carl Gustav Jung, the founder of analytical psychology, always respected the religious convictions of his patients very much.
Hiç inançları yoktur.
- They don't have any deep convictions.
Senin görüşlerine göre yaşamak zor.
- It is hard to live up to your convictions.
Bizim görüşümüz sahip olduğumuz bir fikirdir; inancımız bize sahip olan bir fikirdir.
- Our opinion is an idea which we have; our conviction an idea which has us.
Tom, Mary'nin katilini mahkum etmemiz için ihtiyacımız olan delili buldu.
- Tom found the evidence we needed to convict Mary's killer.
Onu mahkûm etmek için suçla ilgili yeterli kanıt yoktu.
- There wasn't enough evidence to convict him of the crime.
Tom o hapishanede ömür boyu hapse mahkum tek hükümlü olduğunu öğrendi.
- Tom learnt that he was the only convict sentenced to life imprisonment in that prison.
Kaçan hükümlüler yollarını ayırmaya karar verdiler.
- The escaped convicts agreed to part ways.
Şu anda Tom Jackson'u mahkûm etmek için ihtiyacımız olan tüm kanıta sahibiz.
- We now have all the evidence we need to convict Tom Jackson.
Onu mahkûm etmek için suçla ilgili yeterli kanıt yoktu.
- There wasn't enough evidence to convict him of the crime.
Şu anda Tom Jackson'u mahkûm etmek için ihtiyacımız olan tüm kanıta sahibiz.
- We now have all the evidence we need to convict Tom Jackson.
Tom, Mary'nin katilini mahkum etmemiz için ihtiyacımız olan delili buldu.
- Tom found the evidence we needed to convict Mary's killer.
Tom birinci dereceden cinayetten suçlu bulundu.
- Tom was convicted of first-degree murder.
Tom ve Mary'nin her ikisi de suçlu bulundular.
- Both Tom and Mary were convicted.
Tom birinci dereceden cinayetten suçlu bulundu.
- Tom was convicted of first-degree murder.
Tom hüküm giymiş bir suçlu.
- Tom is a convicted felon.
Çok derin inançları var.
- They have very deep convictions.
Hiç inançları yoktur.
- They don't have any deep convictions.
informally, notably in a moral sense; said about both perpetartor and act.
... she proved that that theory was right. She supported her conviction that insistence on ...
... is my strongest conviction that the reason what you are engaged in is so important is ...