O her zaman kendisi ile çelişir.
- She contradicts herself all the time.
Tom sık sık kendisiyle çelişir.
- Tom constantly contradicts himself.
Onu yalanlamak için cesaretim yok.
- I don't dare to contradict him.
Onu yalanlamak için cesaretim yok.
- I don't dare to contradict him.
Seni yalanlamama izin ver.
- Allow me to contradict you.
Kovulma korkusundan kimse işvereni ile çelişmeye cüret edemez.
- No one dares to contradict his employer for fear of being fired.
Hayatım bir çelişkidir.
- My life's a contradiction.
Seninle ters düşmekten nefret ediyorum.
- I hate to contradict you.
His testimony contradicts hers.
magic hath been publically professed in former times, in Salamanca, Cracovia, and other places, though after censured by several universities, and now generally contradicted, though practised by some still .