Seni yalanlamama izin ver.
- Allow me to contradict you.
Onu yalanlamak için cesaretim yok.
- I don't dare to contradict him.
Onu yalanlamak için cesaretim yok.
- I don't dare to contradict him.
Bakan kendi ifadesiyle çelişti.
- The minister contradicted his own statement.
Onun eylemleri hep sözleriyle çelişiyordu.
- His actions always contradicted his word.
Seninle ters düşmekten nefret ediyorum.
- I hate to contradict you.
Orada bir çelişki var mı?
- Is there a contradiction there?
Ben onu bir çelişki olarak görmüyorum.
- I don't see it as a contradiction.
Tom sık sık kendisiyle çelişir.
- Tom constantly contradicts himself.
Tom sık sık kendisiyle çelişir.
- Tom often contradicts himself.
His testimony contradicts hers.
magic hath been publically professed in former times, in Salamanca, Cracovia, and other places, though after censured by several universities, and now generally contradicted, though practised by some still .
Everything he says contradicts me.
Marx believed that the contradictions of capitalism would lead to socialism.