Tom okulu bırakmayı düşündü fakat onun aleyhinde karar verdi.
- Tom considered leaving school, but decided against it.
Patron Tom'u işten kovmayı düşündü fakat bunun aleyhinde karar verdi.
- The boss considered firing Tom, but decided against it.
Tüm olası sonuçları incelemek gerekli.
- It is necessary to examine all possible consequences.
Lehte aleyhte önerileri tarttık.
- We weighed the pros and cons.
Tom Boston'a taşınmayı düşündü ama aleyhte karar verdi.
- Tom considered moving to Boston, but decided against it.
Sözleşmeyi dikkatli bir şekilde okumak için zaman ayırmalısın.
- You should take the time to read the contract carefully.
Okumaktan asıl maksadın ne olursa olsun, kitaplar sana her zaman memnuniyet ve tatminkârlık duygusu verecektir.
- No matter what your main purpose is in reading, books should never fail to provide contentment and satisfaction.
Hakim tutuklunun suçsuz olduğuna karar verdi.
- The judge concluded that the prisoner was innocent.
Tom üç ay boyunca bir yatağa mahkûm edildi.
- Tom was confined to a bed for three months.
Tom, Mary'nin katilini mahkum etmemiz için ihtiyacımız olan delili buldu.
- Tom found the evidence we needed to convict Mary's killer.
Onun politikalarına karşı olanları mahkûm etti.
- He condemned those who opposed his policies.
İsimler, zamirler, fiiller, sıfatlar, zarflar, makaleler, edatlar, bağlaçlar, ve ünlemler İngilizcede konuşma parçalarıdır.
- Nouns, pronouns, verbs, adjectives, adverbs, articles, prepositions, conjunctions, and interjections are the parts of speech in English.
Tom ve ben konserde beraber oturduk.
- Tom and I sat together at the concert.
Caddenin çaprazlama karşısında bir mahalle bakkalı var.
- There's a convenience store diagonally across the street.
Beklenmedik soru karşısında kafası karışmıştı.
- He was confused by the abrupt question.
Onu mahkûm etmek için suçla ilgili yeterli kanıt yoktu.
- There wasn't enough evidence to convict him of the crime.
Şu anda Tom Jackson'u mahkûm etmek için ihtiyacımız olan tüm kanıta sahibiz.
- We now have all the evidence we need to convict Tom Jackson.
Gençlik ve cinsiyetiyle ilgili bilgi işine karşı bir ön yargıya sebep olmasın diye Bayan Cockburn adını gizledi.
- Mrs Cockburn concealed her name lest the knowledge of her sex and youth should produce a prejudice against her work.
Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
- All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
Şüpheli suçunu itiraf edene kadar üçüncü dereceden suçlu sayıldı.
- The suspect was given the third degree until he confessed his crime.
Her şeyi göz önüne alırsak, o suçlu olamaz.
- Taking everything into consideration, he can't be the criminal.
Tom Boston'a taşınmayı düşündü ama aleyhte karar verdi.
- Tom considered moving to Boston, but decided against it.
Lehte aleyhte önerileri tarttık.
- We weighed the pros and cons.
pros and cons.
Of muses, Hobbinol, I con no skill. — Edmund Spenser.
The hawk rested on a crag of the gorge and conned the terrain with a fierce and frowning eye.''.
Happy is the man who is content with his lot.
- Happy is the man who is contented with his lot.
In Ankara, I made clear that the United States is not – and never will be – at war with Islam. We will, however, relentlessly confront violent extremists who pose a grave threat to our security.
- In Ankara, I made clear that America is not – and never will be – at war with Islam. We will, however, relentlessly confront violent extremists who pose a grave threat to our security.