conj. however, yet

listen to the pronunciation of conj. however, yet
الإنجليزية - التركية

تعريف conj. however, yet في الإنجليزية التركية القاموس.

but
(İnşaat) fakat

Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter. - Life never ends but earthly life does.

Teoride, teori ve pratik arasında hiçbir fark yoktur. Fakat pratikte, var. - In theory, there is no difference between theory and practice. But, in practice, there is.

but
ancak

Partiye gidebilirsin, ancak gece yarısına kadar eve olmalısın. - You may go to the party, but you must be home by midnight.

Beş mahkûm yeniden tutuklandı, ancak diğer üçü hâlâ serbest. - Five prisoners were recaptured, but three others are still at large.

but
conj. fakat
but
hariç

Tom mutfak lavabosu hariç her şeyi paketlemiş gibi görünüyor. - Tom seems to have packed everything but the kitchen sink.

Tom hariç herkes oradaydı. - Everyone but Tom was there.

but
halbuki
but
ama

Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir. - This is a good book, but that one is better.

Tatoeba'ya yüzlerce cümle yazmak isterdim ama yapmam gereken şeyler var. - I would love to write hundreds of sentences on Tatoeba, but I've got things to do.

but
-den başka
but
ki
but
hiç olmazsa

Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi. - Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.

but
{i} itiraz

İtiraz edebilirdim ama etmedim. - I could have objected, but didn't.

Biz itiraz ettik ama o yine de dışarı gitti. - We objected, but she went out anyway.

but
gene de
but
yani

Tom ve Mary'nin yaklaşık 20 tane çocukları var, yani onlar kesin sayısı konusunda tam olarak emin değiller. - Tom and Mary have about 20 children, but they're not quite sure of the exact number.

Yani onlardan biri gitmek zorunda. Ama hangi biri? - That means one of them will have to go. But which one?

but
(zarf) sadece, yalnızca, hiç olmazsa, yani
but
olmasaydı

Yardımın olmasaydı, zorlukla baş edemezdim. - But for your help I could not have got over the hardship.

Harita olmasaydı yolu bulamazdık. - But for the map, we could not have found the way.

but
rağmen

Herkes ona karşı çıktı fakat buna rağmen Sally ve Bob evlendiler. - Everyone opposed it, but Sally and Bob got married all the same.

Fakat bekar olmanın yararlarına rağmen, onlar birgün evlenmek istiyor. - But in spite of the merits of being single, they do want to get married some day.

but
başka

Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu. - There was nothing but an old chair in the room.

Bu şakadan başka bir şey değildi. - It was nothing but a joke.

but
No if s or buts! itiraz yok! all but gayri az kalsın
but
yalnız

Yalnızca Fransızca değil, İspanyolca da konuşuyor. - He not only speaks French, but he speaks Spanish, too.

Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor. - Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely.

الإنجليزية - الإنجليزية
but
conj. however, yet
المفضلات