İngilizce zorunlu bir konu.
- English is a compulsory subject.
Japonya'da ilk ve orta okula katılmak zorunludur.
- In Japan, attendance at elementary and junior high school is compulsory.
O zoraki bir gülümseme idi.
- It was a forced smile.
Ordu onu istifa etmeye zorladı.
- The army forced him to resign.
Kamuoyu baskısı orduyu hareket etmesi için zorladı.
- Public pressure forced the army to act.
Uçak zorunlu iniş yaptı.
- The plane made a forced landing.
İstifa etmek istemiyordu ama buna zorlanmıştı.
- He didn't want to resign but he was forced into it.
Some might agree that membership in the firm is perhaps more compulsory than membership in a municipality, but balk at applying the analogy to the nation.