Benim uzmanlık alanım karşılaştırmalı dindir.
- My major is comparative religion.
Tüm akrabalarım bu şehirde yaşıyor.
- All my relatives live in this city.
O, akrabaları ile aynı fikirde değil.
- He disagrees with his relatives.
Bu göreceli ve belirsiz.
- This is relative and ambiguous.
Profesör dün güneş enerjisi konulu bir konferans verdi. Ben Göreceli Risk konulu bir konferans verdim.
- The Professor gave a lecture on solar energy yesterday. I gave a lecture on Relative Risk.
Nispi nem oranını ölçmek için, bir psikrometre kullanabilirsiniz.
- You can use a psychrometer to measure relative humidity.
Amerikalı yaşlı vatandaşların nispeten hali vakti yerinde.
- American senior citizens are comparatively well-off.
Yakında yaşayan bir yabancı uzakta yaşayan bir akrabadan daha iyidir.
- A stranger living nearby is better than a relative living far away.
Tom benim yakın bir akrabam.
- Tom is a close relative of mine.
And need he had of slumber yet, for none / Had suffered more—his hardships were comparative / To those related in my grand-dad's Narrative.