Arkadaşımın köpeği Esperanto'yu anlıyor. En azından en önemli komutları.
- My friend's dog understands Esperanto. At least the most important commands.
Aslan eğiticinin komutlarını takip etti.
- The lion followed the trainer's commands.
Benim komutanın emirlerini görmezden gelemiyorum.
- I can't ignore my commanding officer's orders.
Sen benim emirlerimi yerine getirmek için buradasın.
- You are here in order to fulfill my commands.
Komutan kalacaklarını söyledi.
- The commander said they would stay.
Komutan adamlarını silah atışına maruz bıraktı.
- The commander exposed his men to gunfire.
Komutan müzakere etmeyi reddetti.
- The commander refused to negotiate.
Birlik komutanı ordusunu düşman topraklarına götürdü.
- The commanding officer led his army into enemy territory.
O, iyi derecede İngilizce iletişimine sahiptir.
- He has a good command of English.
Tom'un iyi bir Fransızca iletişimi var.
- Tom has a good command of French.
Benim sekreterim iyi bir İngilizce hakimiyetine sahiptir.
- My secretary has a good command of English.
O, iyi bir Fransızca hakimiyetine sahip.
- She has a good command of French.
Komutan, takviye kuvvetlerini çağırdı.
- The commander called reinforcements up.
a good command of language.
He's got good command tonight.
The best goods command the best price.
Bridges commanded by a fortified house. (Motley.).
to command an army or a ship.
Command cannot be otherwise than savage, for it implies an appeal to force, should force be needful. (H. Spencer, Social Statics, p. 180).
to have command of an army.
General Smith was placed in command.
If thou be the son of God, command that these stones be made bread. (Mat. IV. 3.).