Tom'un sesi berraktı.
- Tom's voice was clear.
Gökyüzü çok berraktı.
- The sky was as clear as ever.
Çalışma sigara içmenin sağlığımızı mahvettiğini netleştirmiştir.
- The study made it clear that smoking ruins our health.
Tavrını net olarak belirlemelisin.
- You should make your attitude clear.
Meg kendi masasını temizledi.
- Meg cleared her desk.
O, evinin önündeki yolun karını temizledi.
- He cleared the road in front of his house of snow.
Elinden geldiğince açık konuşsan iyi olur.
- You had better talk as clearly as you can.
Senatonun antlaşmayı reddedeceği açıkça görünüyordu.
- It seemed clear the Senate would reject the treaty.
George pozisyonunu belirginleştirdi.
- George has made his position clear.
Senin hatalı olduğun bellidir.
- It's clear that you're wrong.
Bu mektubu kimin yazdığı belli değildir.
- It is not clear who wrote this letter.
Bulutsuz gökyüzüne bak.
- Look at the clear sky.
Bulutsuz bir günde Fuji dağını görebilirsiniz.
- On a clear day, you can see Mt. Fuji.
Pazar sabahı hava parlak ve açıktı.
- It was a bright and clear Sunday morning.
Onun mavi gözleri açık ve parlaktı.
- His blue eyes were clear and bright.
Bir fincan kahve kafamı aydınlattı.
- A cup of coffee cleared my head.
Hava aydınlanacak gibi görünüyor.
- It looks like it'll clear up.
Yolu boşaltın. Güvenli değil.
- Clear the road. It's not safe.
Rafı boşalt ve kitaplarını oraya koyabilirsin.
- Clear off the shelf, and you can put your books there.
Tom'un ayrılmak istemediği açıktı.
- It was clear that Tom didn't want to leave.
Dün tüm suçlamalardan aklandı ve serbest bırakıldı.
- He was cleared of all charges and released yesterday.
Tom'un seninle evlenmek gibi bir niyeti olmadığı aşikar.
- It's clear that Tom has no intention of marrying you.
Rafı boşalt ve kitaplarını oraya koyabilirsin.
- Clear off the shelf, and you can put your books there.
Bekleme odası boşalıyor.
- The waiting room is clearing out.
Bu, işleri açık hale getiriyor.
- That makes things clear.
O bunu daha açık hale getiriyor mu?
- Does that make it any clearer?
O, geçerli Fransızca konuşuyor ama o anlaşılır biçimde Almancada daha akıcı.
- He speaks passable French, but he is clearly more fluent in German.
Lütfen daha anlaşılır biçimde konuşun.
- Please speak more clearly.
Gökyüzü açık ve rüzgar ferahlatıcı biçimde serin. Dışarıda geçirmek için harika bir gün.
- The sky is clear and the wind is refreshingly cool. It's a perfect day to spend outdoors.
O noktada pek emin değilim.
- I'm not too clear about that point.
Bir fincan kahve, baş ağrımı ortadan kaldırdı.
- A cup of coffee cleared up my headache.
O, evinin önündeki yolun karını temizledi.
- He cleared the road in front of his house of snow.
Meg kendi masasını temizledi.
- Meg cleared her desk.
O bir şeyi açıklamak istiyor.
- He wants to make something clear.
Bu gerçeğin ışığında, onun masum olduğu açıktır.
- In the light of this fact, it is clear that he is innocent.
Bahçeyi temizlemek zorundayım.
- I have to clear the garden.
Onların işi bahçeyi temizlemek.
- Their job is to clear gardens.
Dün tüm suçlamalardan aklandı ve serbest bırakıldı.
- He was cleared of all charges and released yesterday.
Tüm suçlamalarla ilgili temizlendin.
- You've been cleared of all charges.
Wilson kazanmak için şüphesiz en iyi şansa sahipti.
- Wilson clearly had the best chance to win.
Onu temize çıkarmak için delil gösterebilir misin?
- Can you produce evidence to clear him?
Sabahleyin ortam akşamkinden daha aydınlıktır.
- Things are clearer in the morning than in the evening.
Bulutlu günlerde, uzaktaki sesleri açık havadakilerden daha iyi duyarsın.
- On cloudy days, you can hear distant sounds better than in clear weather.
Hava açıkken Fuji dağını uzaktan görebiliriz.
- On a clear day, we can see Mt. Fuji in the distance.
Bir resmin genel anlamı açık görünse de, buna rağmen, onun içeriğinin tam çözümü şüpheli kalır.
- Where a painting's general sense seems clear, moreover, the exact decoding of its content remains in doubt.
O şimdi tamamen benim için temiz.
- It's all clear to me now.
Senatonun antlaşmayı reddedeceği açıkça görünüyordu.
- It seemed clear the Senate would reject the treaty.
Şirkette açıkça konuşmalısın.
- You must speak clearly in company.
O şimdi tamamen benim için temiz.
- It's all clear to me now.
Yasa tamamen açıktır.
- The law is perfectly clear.
After a heavy rain, the sky cleared nicely for the evening.
The coast is clear.
Congress passed the President’s Clear Skies legislation.
He's been clearing seven thousand a week.
as clear as crystal.
clear weather, a clear day.
Stand clear of the rails, a train is coming.
Do I make myself clear? Crystal clear.
... OKAY. ( clears throat ) ...
... ( clears throat, whispers ) WHO IS HE TALKING TO? ...