Seni açık bir biçimde duymadım. Bir daha söyler misin lütfen?
- I didn't hear you clearly. Would you please say it again?
O günü açık bir biçimde hatırlıyorum.
- I remember that day clearly.
O, konuyu açıkça belirtmiştir.
- He clearly stated that point.
Açıkçası, Tom Fransızcayı çok iyi anlamaz.
- Tom clearly doesn't understand French very well.
Hâlâ apaçık hatırlıyorum. Yedi ya da sekiz yıl önceydi. Tam olarak nerede? Sen de orada mıydın?
- I still clearly remember. It was seven or eight years ago. Where exactly? Were you also there?
Şüphesiz Tom'da potansiyel var.
- Tom clearly has potential.
Şüphesiz, o, biyoteknoloji hakkında çok şey biliyor.
- Clearly, she knows a lot about biotechnology.
Ben anlaşılır biçimde düşünmüyordum.
- I wasn't thinking clearly.
Lütfen daha anlaşılır biçimde konuşun.
- Please speak more clearly.
Bu derenin suyu serin ve berraktır.
- The water in this brook is cool and clear.
idrarın ne renk; Berrak, koyu sarı, kırmızımsı veya bira gibi kahverengi mi?
- What color is your urine: clear, dark yellow, reddish, or brown like beer?
Tom kimle konuşmamamız gerektiğini oldukça netleştirdi.
- Tom made it quite clear who we weren't supposed to talk to.
Çalışma sigara içmenin sağlığımızı mahvettiğini netleştirmiştir.
- The study made it clear that smoking ruins our health.
Sabahleyin katlanır yatağı temizleriz.
- In the morning, we clear the futon.
O, evinin önündeki yolun karını temizledi.
- He cleared the road in front of his house of snow.
Şirkette açıkça konuşmalısın.
- You must speak clearly in company.
Elinden geldiğince açık konuşsan iyi olur.
- You had better talk as clearly as you can.
George pozisyonunu belirginleştirdi.
- George has made his position clear.
Senin hatalı olduğun bellidir.
- It's clear that you're wrong.
Belli ki yanılıyorsun.
- Clearly you are mistaken.
Bulutsuz bir günde Fuji dağını görebilirsiniz.
- On a clear day, you can see Mt. Fuji.
Bulutsuz gökyüzüne bak.
- Look at the clear sky.
Onun mavi gözleri açık ve parlaktı.
- His blue eyes were clear and bright.
Pazar sabahı hava parlak ve açıktı.
- It was a bright and clear Sunday morning.
Bir fincan kahve kafamı aydınlattı.
- A cup of coffee cleared my head.
Yakında aydınlanacak gibi görünüyor.
- It looks like it is going to clear up soon.
Yolu boşaltın. Güvenli değil.
- Clear the road. It's not safe.
Rafı boşalt ve kitaplarını oraya koyabilirsin.
- Clear off the shelf, and you can put your books there.
Tom'un ayrılmak istemediği açıktı.
- It was clear that Tom didn't want to leave.
Dün tüm suçlamalardan aklandı ve serbest bırakıldı.
- He was cleared of all charges and released yesterday.
Tom'un seninle evlenmek gibi bir niyeti olmadığı aşikar.
- It's clear that Tom has no intention of marrying you.
Rafı boşalt ve kitaplarını oraya koyabilirsin.
- Clear off the shelf, and you can put your books there.
Bekleme odası boşalıyor.
- The waiting room is clearing out.
O bunu daha açık hale getiriyor mu?
- Does that make it any clearer?
Bu, işleri açık hale getiriyor.
- That makes things clear.
O, geçerli Fransızca konuşuyor ama o anlaşılır biçimde Almancada daha akıcı.
- He speaks passable French, but he is clearly more fluent in German.
Onun açıklaması anlaşılır değil.
- His explanation is not clear.
Gökyüzü açık ve rüzgar ferahlatıcı biçimde serin. Dışarıda geçirmek için harika bir gün.
- The sky is clear and the wind is refreshingly cool. It's a perfect day to spend outdoors.
O noktada pek emin değilim.
- I'm not too clear about that point.
Bir fincan kahve, baş ağrımı ortadan kaldırdı.
- A cup of coffee cleared up my headache.
O, evinin önündeki yolun karını temizledi.
- He cleared the road in front of his house of snow.
O, bulaşık masasını temizleyecek.
- She will clear the table of the dishes.
O bir şeyi açıklamak istiyor.
- He wants to make something clear.
Bu gerçeğin ışığında, onun masum olduğu açıktır.
- In the light of this fact, it is clear that he is innocent.
Bahçeyi temizlemek zorundayım.
- I have to clear the garden.
Onların işi bahçeyi temizlemek.
- Their job is to clear gardens.
DNA testi onu tüm suçlamalardan kurtardı.
- The DNA test cleared him of all charges.
Tüm suçlamalarla ilgili temizlendin.
- You've been cleared of all charges.
Wilson kazanmak için şüphesiz en iyi şansa sahipti.
- Wilson clearly had the best chance to win.
Onu temize çıkarmak için delil gösterebilir misin?
- Can you produce evidence to clear him?
Sabahleyin ortam akşamkinden daha aydınlıktır.
- Things are clearer in the morning than in the evening.
Hava açıkken Fuji dağını uzaktan görebiliriz.
- On a clear day, we can see Mt. Fuji in the distance.
Bulutlu günlerde, uzaktaki sesleri açık havadakilerden daha iyi duyarsın.
- On cloudy days, you can hear distant sounds better than in clear weather.
Meseleyi daha tam anlamadan, alelacele fikrini söyledi.
- Before understanding the situation clearly, he hastily gave his opinion.
Hâlâ apaçık hatırlıyorum. Yedi ya da sekiz yıl önceydi. Tam olarak nerede? Sen de orada mıydın?
- I still clearly remember. It was seven or eight years ago. Where exactly? Were you also there?
Şirkette açıkça konuşmalısın.
- You must speak clearly in company.
Bu içecek açıkça çay ile aynı tadı içeriyor.
- This drink clearly has the same flavor as tea.
O şimdi tamamen benim için temiz.
- It's all clear to me now.
Bunu tamamen açık yapmak istiyorum.
- I want to make this perfectly clear.
He was clearly wrong on all points but one.
'Clearly, the judge erred in his opinion.''.
He enunciated every syllable clearly.''.
After a heavy rain, the sky cleared nicely for the evening.
The coast is clear.
Congress passed the President’s Clear Skies legislation.
He's been clearing seven thousand a week.
as clear as crystal.
clear weather, a clear day.
Stand clear of the rails, a train is coming.
Do I make myself clear? Crystal clear.
... We can clearly say, look, there are desirable difficulties ...
... You know, we're clearly all going to have that. ...