تعريف clear-l في الإنجليزية التركية القاموس.
- (Dilbilim) ince-l
- clear
- net
Saat 2.30'a kadar niçin işi bitirtmek zorunda olduğumuzu Tom gayet net açıkladı.
- Tom made it quite clear why we had to have the job finished by 2:30.
Tavrını net olarak belirlemelisin.
- You should make your attitude clear.
- clear
- temiz
Sabahleyin katlanır yatağı temizleriz.
- In the morning, we clear the futon.
Meg kendi masasını temizledi.
- Meg cleared her desk.
- clear
- berrak
Bu derenin suyu serin ve berraktır.
- The water in this brook is cool and clear.
Tom'un sesi berraktı.
- Tom's voice was clear.
- clear
- açık
Senatonun antlaşmayı reddedeceği açıkça görünüyordu.
- It seemed clear the Senate would reject the treaty.
İnsan hakları kavramının açık bir tanımına ihtiyacımız var.
- We need a clear definition of the concept of human rights.
- clear
- {s} belirgin
George pozisyonunu belirginleştirdi.
- George has made his position clear.
- clear out
- tamamen bitirmek,yok etmek
- clear
- {s} ortada
Bir fincan kahve, baş ağrımı ortadan kaldırdı.
- A cup of coffee cleared up my headache.
- clear
- sil
- clear
- {s} tiz
- clear
- {s} bulutsuz
Bulutsuz bir günde Fuji dağını görebilirsiniz.
- On a clear day, you can see Mt. Fuji.
Bulutsuz gökyüzüne bak.
- Look at the clear sky.
- clear
- {s} parlak
Onun mavi gözleri açık ve parlaktı.
- His blue eyes were clear and bright.
Pazar sabahı hava parlak ve açıktı.
- It was a bright and clear Sunday morning.
- clear
- {s} saydam
- clear enough
- yeterince açık
- clear eyed
- zeki
- clear up
- açıklığa kavuşturmak
- clear up
- bulmak
- make clear
- adını koymak
- stand clear
- (of) (bir şeyden) zarar görmeyecek kadar bir mesafede durmak, uzak durmak
- stand clear of
- -den uzak durmak, (birinden) uzak kalmak, ile temas etmemeye çalışmak; (bir şeyi) kullanmamak, -den sakınmak. stand close examination yakından incelemeye gelmek, kurcalamaya gelmek: His past won't stand close examination. Geçmişini kurcalamaya gelmez
- clear
- (Ticaret) yük boşaltmak
- clear
- pak
- clear
- peyda
- clear
- (Ticaret) kar etmek
- clear
- kolaylıkla anlaşılan
- clear
- (Bilgisayar) temizlemeyi
- clear
- suçsuz çıkarmak
- clear
- aydın
Yakında aydınlanacak gibi görünüyor.
- It looks like it is going to clear up soon.
Hava aydınlanacak gibi görünüyor.
- It looks like it'll clear up.
- clear
- açılmak
- clear
- açık hale getirmek
- clear
- bulanık olmayan
- clear
- ayan
- clear
- yerine kaldırmak
- clear
- tümüyle
- clear
- defolmak
- clear
- takas etmek
- clear
- gümrükten mal çekmek
- clear
- (Bilgisayar) boşalt
Programımı boşalttım.
- I've cleared my schedule.
Yolu boşaltın. Güvenli değil.
- Clear the road. It's not safe.
- clear
- hudutsuz
- clear
- açık (gök)
- clear
- celi
- clear
- dolu olmayan
- clear history
- (Bilgisayar) geçmişi sil
- clear history
- (Bilgisayar) geçmişi temizle
- clear history
- (Bilgisayar) geçmiş'i temizle
- clear ice
- (Askeri) şeffaf kanat buzu
- clear of
- (Havacılık) den uzak
- clear of
- -den uzak
- clear of
- arındırmak
- clear of
- temizlenmiş
- clear off
- açmak
- clear off
- tabanları yağlamak
- clear out
- tüymek
- clear out
- sıvışmak
- clear out
- çekilip gitmek
- clear out
- yıkılmak
- clear out
- boşaltıp temizlemek
- clear out
- toz olmak
- clear up
- parlatmak
- clear up
- (Dilbilim) açıklık getirmek
- clear up
- düzelmek
- clear up
- düzene sokmak
- clear up
- çözülmek
- clear up
- düzene koymak
- clear up
- temizlemek
- clear up
- açmak
- it is clear that
- açıktır ki
- keep clear of
- (deyim) ortadan kaldırmak
- keep clear of
- (deyim) bertaraf etmek
- loud and clear
- açık seçik
- now it is clear
- anlaşıldı
- all clear
- tehlike geçti işareti
- as clear as
- kadar temiz
- clear
- engelsiz
- clear
- belasız
- clear
- kolayca kavrayan
- clear
- uzakta
Hava açıkken Fuji dağını uzaktan görebiliriz.
- On a clear day, we can see Mt. Fuji in the distance.
Bulutlu günlerde, uzaktaki sesleri açık havadakilerden daha iyi duyarsın.
- On cloudy days, you can hear distant sounds better than in clear weather.
- clear
- tamamen
O şimdi tamamen benim için temiz.
- It's all clear to me now.
Yasa tamamen açıktır.
- The law is perfectly clear.
- clear
- arı
- clear
- anlayışlı
- clear
- ödemek
- clear
- (borç) temizlemek
- clear
- aklamak
- clear
- saf
- clear
- aşikâr
Tom'un seninle evlenmek gibi bir niyeti olmadığı aşikar.
- It's clear that Tom has no intention of marrying you.
- clear
- boş
Rafı boşalt ve kitaplarını oraya koyabilirsin.
- Clear off the shelf, and you can put your books there.
Yolu boşaltın. Güvenli değil.
- Clear the road. It's not safe.
- clear
- uzağa
- clear
- değmeden geçmek
- clear
- lekesiz
- clear
- {f} açık hale getir
O bunu daha açık hale getiriyor mu?
- Does that make it any clearer?
Bu, işleri açık hale getiriyor.
- That makes things clear.
- clear
- emin
O noktada pek emin değilim.
- I'm not too clear about that point.
- clear
- masum
Bu gerçeğin ışığında, onun masum olduğu açıktır.
- In the light of this fact, it is clear that he is innocent.
- clear
- tehlikesiz
- clear
- aşmak
- clear
- anlaşılır
Onun açıklaması anlaşılır değil.
- His explanation is not clear.
O, geçerli Fransızca konuşuyor ama o anlaşılır biçimde Almancada daha akıcı.
- He speaks passable French, but he is clearly more fluent in German.
- clear
- açıkça net bir şekilde
- clear
- temizlemek
Onların işi bahçeyi temizlemek.
- Their job is to clear gardens.
Çatıdaki karı temizlemek zorundayız.
- We have to clear the snow off the roof.
- clear
- kararlı
- clear
- resmi izin vermek
- clear
- açmak
- clear
- suçsuz
- clear
- dışarı
Gökyüzü açık ve rüzgar ferahlatıcı biçimde serin. Dışarıda geçirmek için harika bir gün.
- The sky is clear and the wind is refreshingly cool. It's a perfect day to spend outdoors.
- clear air turbulance
- açık hava türbülansı
- clear away
- kaldırıp götürmek
- clear away
- temizlemek
- clear away
- toparla
- clear away
- toplamak
- clear band
- temiz bant
- clear headed
- anlayışlı
- clear ice
- cam buz
- clear lumber
- kusursuz kereste
- clear of
- arındır
- clear off
- sıvışmak
- clear off
- aç
- clear off
- kaçmak
- clear off
- borç ödemek
- clear off
- çekip gitmek
- clear opening
- serbest açıklık
- clear out
- boşalt
- clear out
- tertemiz etmek
- clear sighted
- keskin gözlü
- clear span
- serbest açıklık
- clear syrup
- beyaz şurup
- clear the air
- gerginliği gidermek
- clear the air
- sürtüşmeyi gidermek
- clear the line
- hattı açık tutmak
- clear the line
- çınkayı meşgul etmemek
- clear up
- halletmek
Bu sorunu halletmek istiyoruz.
- We want to clear up this problem.
- clear up
- aydınlat
- clear up
- çözümlemek
- clear up
- düzenle
- clear up
- (hava) açılmak
- clear violation
- açıkça ihlal
- clear-cut
- düzgün
- clear-cut
- açık ve net
- clear-cut
- keskin hatlı
- clear-cut
- kesin
- clear-cut
- biçimli
- clear-headed
- mantıklı
- clear-headed
- anlayışlı
- clear-sighted
- keskin gözlü
- clear-sighted
- mantıklı
- in the clear
- dertten beladan uzak
- make clear
- açıklaştır
- steer clear of
- kaçınmak
- The coast is clear
- Kimse yok./Meydan boş
- as clear as
- kadar açık seçik
- as clear as
- gibi temiz
- away from; clear from
- uzak; berrak
- clear
- {f} temizle
O, bulaşık masasını temizleyecek.
- She will clear the table of the dishes.
Meg kendi masasını temizledi.
- Meg cleared her desk.
- clear and distinct
- Açık ve seçik, belli, belirgin
- clear as glass
- cam gibi ortada
- clear away
- Kaybolmak, yok olmak
- clear comparison subject
- açık karşılaştırma konusu
- clear conscience
- vicdan
- clear cutting
- net kesim
- clear days
- açık gün
- clear one's throat
- Boğazındaki tıkanıklığı temizlemek için öksürmek
The speaker took a drink of water and cleared her throat before continuing.
- clear out
- toplayıp atmak
- clear sighted
- aydın
- clear skies
- açık gökyüzü
- clear sth out
- boşaltıp temizlemek
- clear sth up
- aydınlatmak, çözümlemek
- clear the line
- telefonu meşgul etmemek, hattı açık tutmak
- clear to
- net
- clear way
- net bir şekilde
- crystal-clear
- kristal netliğinde
- emitting a clear sound
- net bir ses yayan
- get clear/rid/quit of
- açık olsun / kurtulmak / bırakmak
- line clear signal
- line net bir sinyal
- make something clear
- Açıklık getirmek, -in izahını yapmak
- steer clear of
- sakınmak
Ondan sakınmak en iyisi.
- It's best to steer clear of him.
